Cuma, Ekim 27, 2006

annem diyor ki

"bekâr tiyatrocular gibi sefil bir hayat yaşamanızı istemiyorum."

Perşembe, Ekim 26, 2006

yol

gölbaşı. ankara vilayetler evi. sahralar möble. ulaşan hotel. my garden. maç tarımsal sanayii. kulu 83. konya 230. bala. kırşehir. d-260. bala 37. kırlangıç. bir bulut önümüzü kesti. kaleboğaz evleri. radar))) satılık bahçe. yazıt matbaa. nico. these days. adaklık koyun bulunur. sollama yasal. kavak ağaçları. inek çıkabilir. beynam. 112. beynam köyü dayanışma derneği. bala 29. kırşehir 150. kaygan zemin. tek yön. bala 19. kırşehir 140. leylâ’nın saçları. iftara kaç dakka kaldı? kapat o camı. 06 be 591. eryıldırım yem sanayi. koyunlar. bala 9. kırşehir 130. civanım kuruyemiş. bala lisesi. 06 c 5862. düğünlere gezilere gidilir. bunun bir rüya olduğunu hemen anladım, çünkü annen beni asla evine almazdı. uyku. düşünceli çoban. büyük boyalık. karakeçili 5. kırşehir 100. acıktım. tutku? otogaz 20 m. karadeniz yağ 10 ytl. sanırım kaybolduk. karaahmetli belediyesi. kesin kaybolduk. leylâ’nın uykusu. güzel uyku. uyu.

Perşembe, Ekim 19, 2006

post-it

"iyiysen yanında ıslık çalıyor, kötüysen elimi başının üstüne koyup gözlerimi kapıyorum."

Çarşamba, Ekim 18, 2006

today she took a train to the west

filmlerde olur bazen. kadın alelacele toplanır. öyle gitmek istiyorum. tam şimdi, tam burdan. hiç adamakıllı kaçmışlığım yok evden. ama adamakıllı delirmişliğim çok. süt beyazı boynumdan akacakmış gözyaşları.
yalancı.

Cumartesi, Ekim 14, 2006

yol burada ikiye ayrılıyor.

Çarşamba, Ekim 11, 2006

gönül

kotum yıkanmış. bir yandan içine sığmaya çalışıyor bir yanda da dün akşam e.nin masada söylediklerini düşünüyordum. annem geçerken uğrayıp, 'o pantolonun içine sığmak için sarfettiğin çabanın yarısını odanı toplamak için harcasan ya' dedi. anneme 'yıkanınca daralıyor' diyecek, içimden de de e.nin cümlesini tekrar edecektim. ne olduysa işler şaştı. anneme "gönlü yoktur" dedim, içimden de "yıkanınca böyle oluyor napim.." annem şaşkın şaşkın baktı. durumu düzeltmeye çalışmadım. trençkotumu elime aldım. fonda hala billy bragg çalıyordu.

Pazartesi, Ekim 09, 2006

hafifletici nedenler

"lula: o hikayeyi bulayım mı şimdi zeze, hmm? ağlar mıyız yoksa?
zeze: ağlarız"
"çünkü venüs yay burcundaydı.

çünkü sen bana gülmüştün, yıldızlara inanıyorum diye. umut bağlıyorum diye.

çünkü ağlıyordu, nasıl ağlıyordu bilemezsin.

çünkü öyle zamanlarda küçük yüzü öyle çirkin ve ateşli, burnu öyle sümüklü, gözleri öyle kızarık görünüyordu ki.

çünkü bu yönü annesindendi, senden değil. çünkü onu böyle bir utançtan kurtarmak istedim.

çünkü seni hatırlatıyordu, baba demeyi biliyordu.

çünkü televizyonda birini gösterip soruyordu, baba?

çünkü bu yaz bitmek bilmiyordu, hiç yağmur yağmıyordu. geceleri şimşekler çakıyor, gök gürlemiyordu.
....
çünkü geçen pazartesi çamaşır makinesi bozuldu, müthiş bir gümbürtü duydum, ödüm patladı, deterjanlı kirli sular bir türlü boşalmıyordu. çünkü tepedeki lambanın ışığında beni elimde ıslak çarşaflarla ne yapacağım şimdi? ne yapacağım? diye ağlarken gördü.

çünkü bana verdikleri uyku hapları unla tebeşir tozundan yapılmaydı, bundan eminim.

çünkü seni gözlerinin mum alevi gibi gezindiği o ilk anda senin beni sevdiğinden çok sevdim.

çünkü bunu daha bilmiyordum; evet biliyordum ama düşünmemeye çalışıyordum.

çünkü bunda utanılacak bir şey olduğunu seziyordum. beni yeterince sevmeyeceğini bile bile seni sevmekte.

çünkü iş başvurularıma yazım hataları yüzünden gülüyor, ben çıkar çıkmaz yırtıp atıyorlar.

çünkü niteliklerimi sıralayınca bana inanmayacaklar.



çünkü ben onun anne olmasını istemedim, o güçlü baba olmasını istedim.

çünkü elimdeki bu havlu bunun nasıl olması gerektiğine karar verdiğimde de elimdeydi.

çünkü çekler bana avukatının bürosundan geliyordu, senden değil.

çünkü zarfları parmaklarım titreyerek gözlerimde ümit dolu bir bakışla açarken kendimi kendi gözümde öyle alçalmış görüyordum ki her keresinde.

çünkü o bu utancın tanığıydı, görüyordu.

çünkü daha iki yaşında bunları anlayamayacağını düşünüyordum. çünkü yine de anlıyordu.

çünkü doğum tarihi bir işaretti, balık burcunun tam ortasıydı.

çünkü belli yönlerden babasıydı, gözlerdeki beni delip geçen, beni alaya alan o bilge bakış.

çünkü bir gün o da senin güldüğün gibi gülecekti.



çünkü altı gündür çok kanamam var, üç dört gün daha süreceğe benziyor. çünkü tuvalette ellerim titreyerek tuvalet kağıdından tamponlarla kanı durdurmaya çalışırken hiç kanaması olmayan seni düşünüyorum.

çünkü ben gururlu bir kadınım, senin yardımına gereksinim duymuyorum.

çünkü ben iyi bir anne değilim. çünkü ben çok yorgunum.

çünkü gün boyunca toprağı kazan ağaçları kesen makinelerin gece boyunca da böceklerin sesi işkence gibi geliyor.

çünkü uyku yok.

çünkü son aylarda benimle yatıyor olsaydı rahat uyuyacaktı.

çünkü inlemişti, anne!- anne yapma! diye.

çünkü hiç nedensiz benden korkmuştu.



çünkü hiç direnmedi. direnmeye kalktığındaysa çok geçti.

çünkü ellerim yanmasın diye plastik eldiven takmıştım. çünkü telaşlanmamam gerektiğini biliyordum ve telaşlanmadım.

çünkü onu seviyordum. çünkü sevgi çok acı verir.

çünkü sana bunları anlatmak istedim. işte hepsi bu."

Cumartesi, Ekim 07, 2006

Çarşamba, Ekim 04, 2006

apologies to the queen mary

hava 28 derece. yollar açık. erken geldim işe. wolf parade dinliyorum. bugün güzel geçecek gibi bir his var içimde. o imrendiğim adam dolanıyor buralarda. ona imrendiğimden haberi yok. ama bugün daha az özeniyorum ona. perşembeleri artıyor o istek. neyse.. geçiyoruz. sıradaki parça o imrendiğim amcaya gelsin. fancy claps diyor oypod. hayrolsun..

Pazartesi, Ekim 02, 2006

banal

dün...
erkol barış türkiye’deki blogların günlükten ibaret olduğunu söylemiş. yoo hayır bununla ilgili konuşmayacağım. şaşırtmak istedim sanki sizi. ben bile emin değilim kendimden. ama öyle yazıları sevmiyorum: şu bunun hakkında şöyle demiş, halbuki öyle değil, buyurun delillerim ve hatta gerekirse delilerim var. sevmiyorum işte. kim ne derse desin. türkiye’deki bloglar neden bahsetsin isterdiniz barış bey?
nihat genç’i izledim sabah. maymunların nasıl seviştiği konusunda hararetli bir konuşma yaptı. çok agresif, çok komplo teorisyeni. belki buna farkındalık diyecek bazılarımız, buyurun deyin. ama ben her şeyde art niyet arayan insanlarda art niyet arıyorum. elif şafak’ı ben de sevmiyorum, amenna. ama onun üzerinden bütün milletin hunhar bir komplonun eşiğinde olduğunu sanmak, bunu maymunların düzüşmesiyle anlatmak… bilemiyorum. hele de duygu sömürüsü yapmak; senin gibi dimdik duran bir erkeğe hiç yakışmıyor ağabeycim. neyse..
geçen, hani şu yağmurun istanbul’a amazonlardan bir esinti taşıdığı gün, sevgiyle erken çıktık gazeteden. çünkü bilgisaraylar çökmüştü. taksimde iftar yapalım dedi sevgi, ama taksime gidene dek sırılsıklam olduk. metrodan inmiştik, caddenin karşısına geçinceye dek olan oldu. annem aradı, taksiye atlayın buyurdu. fena halde trafik vardı, şoför ezan okununca inip su almayı teklif etti. yolda birkaç kez daha durduk. sonra sevgi gece bende kaldı. ama ben öyle berbat bir ev sahibiydim ki, kızla konuşurken yanında uyuyakalmış, gözümü açtığımda da sevgi’yi kendi yerini kendi açmış şekilde buldum. neyse ki, bozulmuyor böyle şeylere. sonra da sevgilisiyle çetleşti sevgi. müdahalede bulundum diye de kızdı sanırım. e ama silah zoruyla yazdırmadım sana sevgi.

sevgili: her zaman güzel yerlere mi gitmek gerek sevgiliyle?
sevgi: evet
sevgili: ama sevgilinin yanı zaten en güzel yer :)

sevgi: lulaaa, ne dicem?
ben: ne o öyle? çok banalsın de.

sevgi sevgiliye: çok banalsın.

sonra sohbet kesildi bir yerde. sevgi bunun biraz benim suçum olduğunu söyledi. kabalık etmiş banalsın diyerek. o da 14’lük ergen romantizmi yapmasın sana sevgi.. neyse, geçelim..
geçmişken gidelim.