çok melankoliğim bugün. tek rakibim kayahan. o derece. sabah kahvaltı vardı gazetede. sözde erken gelecektim. servissiz. olmadı. servise bile yetişemiyordum nerdeyse. 7 buçukta zor uyandım. takside topladım saçımı. toplanmadı ya neyse. kahvaltıya yetişemeyeceğimi bildiğimden atıştırmak için kepekli poğaça aldım. servisi gördüm ufukta, lakin yeşile dönmemişti ışık. şoför aradı beni. nerdeydim? görüyorum sizi ama karşıya geçemiyorum, ışık hala kırmızı dedim. çabuk ol dedi. ne demek istedi anlamadım. yeşil yanınca koştum. arka kapıyı açtı, bindim, oturdum. uyumayı diledim, beceremeyince gazete okudum. toplantıya apar topar girip serbestten sandelyesini istedim. vermedi mikrop. ben içerden almaya gitmeye yeltenince kalktı. ama bu sefer de istemedim. yazımı çok güzel bulduğunu ifade etti. "yazını çok güzel buluyorum. çok özgün" şeklinde konuştu. gülüyor musunuz siz de? evet bu sıkıcı lisan haberlere mahsus. öylece orda kalsın.. boyu devrilesice.. nergisle habere gittik. ritz carlton'a. şef beni biraz da bilerek yolladı. biliyor aslında öyle toplantıları sevmediğimi.. ürün tanıtımı vs.. ama kahvaltılıymış. acıdı kahvaltı edemedim diye. ben de onu üzmemek için gittim habere. nergisle. üff gerisini anlatmak istemiyorum. öfkeyle kalkan zararla oturur. taksici sahte para verdi. oysa naziktim nergise karşı. neyse. önemi yok şimdi. bloody saturdayi sormuş canavar. merak edilecek bir şey değil. bir kadının hamile olduğunu öğrenmesi gibiydi. bir ağlayıp açılacaktım. ama ayarım şaştı. önce açıldım sonra ağladım. pek isabetli olmadı. şef beni şefkatle yanına oturttu. teselli etti. izin verdi. hem cumartesi öğleden sonrası için hem de pazar için. emre sordu sonra "baban kim senin?" gülümsedim. cumartesi geçmişti salıydı günlerden. önemli biri değil babam, tanımazsın dedim. "o zaman annen.." dedi. hayır dedim. "bendeki cevheri hemen anlıyor insanlar siz hariç" dedim önderle ikisine. güldü emre, "bu gazetenin ve hatta haber merkezinin tam da senin gibi birine ihtiyacı vardı, değil mi önder?" dedi. güldük beraber. ben biraz mahçup.. bugün yine çok takıldılar bana. biri daha var. ama çok isim vermek istemiyorum. aklınız karışacak. işte o kişi de benim beraber habere gittiğim kişilerin aklını aldığımı söyledi. kimliğini unutuyormuş benle habere giden.. ne denir bilemiyorum. o yüzden susuyorum. ama şefe susmayı beceremiyorum her zaman. masama geldi, bu ne diye sordu. telefon dedim. yandan bir gülüş yerleşti yüzüne, hadi ya, dedi. ah pardon diye utandım. ne marka dedi, ben de hala akıllanmamış gibi, samsung dedim. bu sefer güldü.. okuyabiliyorum biraz dedi. ben daha çok mahçup oldum.. "ben.. afedersiniz.." dediysem de o gülmeye devam etti. güzelmiş telefonun, modelini merak etmiştim dedi.. söyledim, e 760 dedim. sonra gülerek uzaklaştı. seviyor beni.. ben de onu. en çok haber müdürümü sonra şefimi.. hiyerarşik bir sıralama gibi dursa da değil.. ayşegülü seviyorum sonra.. şeften sonra o gelmiyor misal.. aman allahım ne saçmalıyorum ben.. kimse durdurmuyor beni, hep ondan..
neden melankolik olduğumu anlatacaktım aslında ama sustum bir kere..
konuşamam..