zeynep abla var bizim bekçinin eşi, yazlıkta. yıllardan 99 sanırım, annem halıları verandaya taşımış zeynep'e geçerken soruyor: "hayrola zeynep, bahar temizliği mi?" zeynep abla tüm ciddiyetiyle cevaplıyor: "evet abla, etnik temizliğe giriştim.." işte o günden beri biz ne zaman köklü temizlik yapsak zeynep ablayı anar, etnik etnik düzenleriz evi.. ben de daha evvel bahsettiğim boya badana sonrası odama çeki düzen vermeye and içmiştim. and dediğin öyle bir dikişte içilmiyormuş anladım. 2 tam günümü aldı eşyaları yerleştirmek, katlamak, kaldırmak, giymediklerimi atmak... işte öncesi ve sonrası huzurlarınızda.. neler çıktı neler çekmecelerden.. yıllardır hangi akla hizmet atmadığım hatıramsı şeyler.. düşündüm taşındım hiçbir hatıra gelmedi aklıma.. üzerine not düşmediğim şeylere hatırat demeyeceğim bundan böyle.. annem hala yeterince "etnik" bir temizlik yapmadığımdan yakınsa da, odama bir dirlik, bir düzen, bir ferahlık hakim sayın okurlar. bir tek kitap konusunda anneme hak verebilirim.. şöyle ki, tavana değmeyebilirlerdi, daha yatay sıralayabilseydim ama beceremedim. artık böyle kabul edeceğiz odamı, yapacak bir şey yok.. odamdan çıkan şeyler demişken, evet odamdan çıkan ve sanırım geri dönüşüme uğrasa, bir gastenin tüm okurlarına yetebilecek kağıdı çıkarabilir nicelikteki ıvır zıvırın dışında, mesela babama aldığım çakmak... babam sigara içer ve fakat çakmak kullanmaz. bunu bildiğim halde çakmak alışıma gelince; benim için kullanır sanıyordum. ne aymazlık.. elbette kullanmadı, ama her fırsatta beğendiğini ve arabada taşıdığını söyledi. bir gün ama, kıyıda köşede görünce ele geçirdim.. hafif çaplı üzüldüm, biraz daha geniş çapta kızdım, verdiğim gibi geri aldım. ve sonra işte bir etnik temizlikte bulmak üzere odamın bir yerlerinde yitirdim. neyse, sıkıcı şeyler bunlar..
bugün giriş çıkışlarımı mümkün kılan o kartı kaybettim. gittiğim bir haberde düşürdüm sanıyorum, araçlardan çıkmadı çünkü.. onu yitirmenin beni bu kadar üzeceğini hiç bilmiyordum. niye üzüldüm onu da bilmiyorum ama ağlak bir ifade büründü yüzüme. ağlama dedi önder. ağlamıyordum ama hani böyle kaşları buruşur ya insanın ağlamaya yakın.. işte öyle gibi oldum.. amaaan neyse.. böyle ayrıntılar işte günlerimin içini kemiren.. sonra yine akşam, yine akşam yemeği.. yine sabah, yine apar topar çıkışlar.. ı ıh, şikayet etmiyorum, hiç hem de.. seviyorum işimi, her geçen gün biraz daha çok.. ve hepinizi kendini pikaçu sanıp camdan atlayan çocuklar gibi kucaklıyorum..
6 yorum:
aynı çakmaktan ben de almıştım babama. geziyo evin her yerini.
kaderi budur belki denizkızı.. babalara alınan ve hakettiği değeri göremeyen çakmaklar.. ve şimdi aniden aklıma gelmişken:
Go to town, burn it down, turn around
and get your stroll on, baby
I'll get the car
You get the match
And gasoline
dinlerken sözleri aklımıza kazınmış şarkılardan..
değerli lula, şu kısmı bir kaç defa okumam gerekti:
zeynep abla var bizim bekçinin eşi, yazlıkta. yıllardan 99 sanırım, annem halıları verandaya taşımış zeynep'e geçerken soruyor: "hayrola zeynep, bahar temizliği mi?" zeynep abla tüm
sorun şu ki, halıları taşıyan valide sultan mı yoksa zeynep abla mı anlayamadım ilk okuyuşta. virgül lazım gibi..
haklısın ben biraz konuşur gibi yazıyorum. ama yine de anlışlamayacak gibi tınlamıyor bana. bak şöyle:
bekçinin eşi: zeynep
halıları verandaya taşıyan: zeynep
yaptığı temizliğin etnik olduğunu söyleyen: zeynep
gördün mü canavar? aslında ne kadar basit.. =)
yok canım, problem yok :-)
sadece ilk okuyuşta bir karışıklık var gibi gelmişti o kadar.
evet, aslında ne kadar basit ama bazen biz kendimiz hayatı içinden çıkılmaz hale getirebiliyoruz. öyle değil mi? {hamiş: seninle alakası yok ama aslında ne kadar basit deyince sen, dayanamadım yazdım}
yazmak için dayanamama şartı yok biliyorsun =) dilediğin zaman dilediğin kadar yazmakta serbestsin..
baş baş
Yorum Gönder