Çarşamba, Temmuz 05, 2006

lula izinli bu ara

hastayım. iki gündür gitmiyorum işe. izin aldım gazeteden. canım sıkılıyor. beni arıyorlar gazeteden, "daha iyileşmedin mi sen?" diye. iyileşemedim daha diyorum. sabah hazırlandım halbuki. kapıya kadar geldim. babam "nereye?" dedi, "iyileşmeden gitme". söz dinledim. gitmedim. iki gündür yattığım için yatağı görmek istemedim. o yüzden bilgisarayı açtım. nerde mi hasta oldum? urfa'da. haftasonu urfa'ya gittik. gezdik. güzeldi de. ama beni sivri sinekler ısırdı ve üşüttüm. kimseye bir şey olmadı ama benim ayağım davul gibi şişti. pazartesi sabahı tüm hasarımla gazeteye gittim. jel al dedi teyzemin eşi, ki doktordur kendisi. onun adını verdiği jeli almak için eczaneye gidecektim. topluca dalga geçtiler benle. tüm haber merkezi. yok eğer ben isterseymişim sağlık bakanını getirtirlermiş... annem yok iki gündür. yazlıkta kendisi. babamla kalıyoruz. ablam ben babam. hazır çorba, hazır yemek.. bu akşam gidelim biz de artık dedi babam. ben pek istemiyorum. şöyle ki, ordan nasıl gidip geleceğim işe? giderim de gelirim de ama işte saatler sürecek. vespam da yok hala.. yalnız sıkıcı insanlar sıkılırlar diyor içimden bir ses. sıkıcıyım ve sıkılıyorum. ve daha fazla hazır çorba içmesem diyorum... sonra sabahları gülümseyerek uyanmak istiyorum. cam açık yattığım halde terlemeden uyansam diyorum. sonra burcu esmersoy'un bir sarışın ne kadar akıllı olabilirse o kadar akıllı olduğunu düşünüyorum. güzel falan da bulmuyorum. en güzel sarışın marilyn monroe, bir de diğer bütün kadınlar o olmaya çalışıyorlar. evet böyle düşünüyorum. bir de yersiz bir sinir hakim bana bugünlerde, niye bilmiyorum. ne kendimi ne de başkasını seviyorum. bol su içiyorum ama. iyileşmek için. nemrut'ta güneşin doğuşunu izlediğim için teşekkür ediyorum Allah'a. şanslıyım diyorum içimden. ama keşke bütün fotoğraflarda üzerimdeki o aptal battaniyeyle çıkmasaydım, değil mi? ama üşürsün demişti telefonda elif, yok hayır o değil, urfalı olan. evet işte o demişti ki muhakkak üzerine kalın bir şey al. ama annemin hazırladığı valizde yoktu kalın bir şey. resepsiyona gittim, şal istedim. yok deyince adam ben de böyle durumlarda hazırol duruşuna geçen yavru kedi bakışımla "n'apıcam ben o halde? çok soğukmuş orası" dedim. acıdı mı bilmiyorum, "bize çaktırmadan battaniyelerimizden birini alabilirsiniz" dedi. öyle yaptım ben de. elimde otelin battaniyeleriyle iyi geceler diyerek çıktım otelden. sonrası bir roman... nemrut; güneş'in şımarttığı yer.. insanlara anlam veremedim. hepsinin elinde ya kamera ya fotoğraf mainesi ya da telefonları. hepsi bir ekrandan izliyordu güneşin doğuşunu. acıdım onlara. üşüyordum ama bir haysiyetim vardı. üşüyordum ama gözümü ayırmıyordum o iki dağın arasından. üşüyordum ama hissediyordum. neyse. kimin umrunda şimdi. hastayım ve kimseye geçmiyor nazım.

3 yorum:

e. dedi ki...

nazın kime güzelim mi dedik ne dedik de böyle sızlandın yahu ;) seviyoruz işte seni, gittik aldık perrier'leri.. en kral peynirleri, zeytinli ekmekleri.. bir an evvel iyle de işbaşı yap diye işkolik kardeşim benim :) ama kaçırıcaz seni yine uzaklara gör bak!!!

Adsız dedi ki...

mesela bana geçer nazın...

ao
200607051944

Adsız dedi ki...

sonradan resim eklemece mi war yoksam?

ao
200607080020