Perşembe, Ağustos 31, 2006

doktor

belki bir ilaç verir, akşama geçer..

Perşembe, Ağustos 24, 2006

tersten nar

"kendimle konuşmayı epey ilerlettim, ne söylesem anlıyorum."

Çarşamba, Ağustos 23, 2006

alınıyorum

nur topu gibi bir sapığım oldu geçenlerde. düzensiz aralıklarla arayıp dinliyor beni. önceleri ya açmıyordum ya da hemen kapatıyordum. baktım çok sıkıcı, şimdilerde açık tutuyorum telefonu. ben ne dinlersem dinliyor. bazen meal dinliyorum 97.5’ten, o da benle dinliyor. bazen yeah yeah yeahs dinliyorum, o da benle dinliyor. bazen susuyorum, o da susuyor. bazen ben hoparlörünü açıyorum telefonun, neyle meşgulsem onla meşgul oluyorum, o da benim meşguliyetimle meşgul olmakta gecikmiyor. sonuç olarak giderek yakınlaşıyoruz sapığımla ben. en son mesai arkadaşlarımı tanıttım ona. hepsi sırayla merhaba sapık ben burak, ben sevgi ben bilmemkim dedi.. o da dinledi. hiç kapatmıyor. en son serbeste uzattım telefonu, tanıtsın diye kendini, ama serbest sıkı bir küfür etmek için koridora yöneldi. edemeden kapandı telefon. işin tuhafı aynı sapık rıdvan’ı da arıyor. bunca tanıştık hala hal hatır sormuyor. alınıyorum. alıngan biri değilim hassasım, ama yine de alınıyorum.

Cuma, Ağustos 18, 2006

chaplin o

sonra, gün içersinde duyduğum şeyler akşam eve gittiğimde gelişigüzel doluşuyor beynime. sevginin, editörün, cemilin, denizin, şoförün, babamın, romandaki kahramanın, kafeteryadaki çocuğun, telefondaki yabancının, telefondaki tanıdığın, başkalarının, başkalarının hep başkalarının sözleri..
“ben barış. ince bellide mi olsun? eczanelerle ilgili. akşam kaçta çıkarsın? keşke burada olsan da kahve içsek beraber. ben gelemesem bile sen git. kendinden şüphe eden insanları seviyorum. beş dramatik kadın. koroya almamışlardı beni. sitendeki kolajı beğendim. kolaj mı? elif evleniyor, yok onunla değil. daha yakından bakmalısın o resme. günaydın. charlie chaplin o. keşke telepati kurabilsek, çok üşeniyorum konuşmaya. spotu eksik şunun. canan; aşıksın sen. burada olsan da kahve içsek. yok o değil. seni çok seviyorum. beş dramatik kadın. kolajı beğendim. akşam kaçta çıkarsın? miranda, koleksiyoncudaki miranda. kendinden şüphe eden insanları seviyorum. ben gelemesem bile sen git. ince bellide mi olsun? e şimdi bu bana hakaret mi, önce sana benziyor dedin sonra salak. koroya almamışlardı beni. charlie chaplin o. eczanelerle ilgili. ilerde fena halde ödeyeceğim bir jestin dumanı tütüyordu önümde. seni seviyorum. canan; aşıksın sen. barış ben. kaçta çıkarsın akşam? dünyanın bütün neyseleri birleşsin, herneyse olsun. elif evleniyor, yok onunla değil. beş dramatik kadın. kolajı beğendim. koleksiyoncudaki miranda. miranda. miranda. barış ben. biskrem? evde kalamayacak kadar güzelsin. doktoru ihmal etme. odanı topla diye yazdım onu. keşke telepati kurabilsek, çok üşeniyorum konuşmaya. herkes aşık, bense d şıkkıyım çoktan seçmeli soruların. huzurdaki kadının adı nuran. e şimdi bu bana hakaret mi, önce sana benziyor dedin sonra salak. ince bellide mi? biskrem? chaplin o.”

eric cartman

editörüm geçen gün alıngan oluğumu söyledi. sevgiye dedim ben de bunu: “editörüm alıngan olduğumu söylüyor sevgi, öyle miyim sence?” sevgi biraz düşündü. sonra, “hayır, alıngan değil hassassın sen.” dedi. konuyu orda kapattık ama ben o şişman çizgi karakter gibi hissettim kendimi. hani şu şişmansın dediklerinde “şişman değil, iri kemikliyim ben” diyen…

Perşembe, Ağustos 17, 2006

siz ne düşünüyorsunuz?

birbirimizi mezun edelim

"senin lülelerin babil kulesi
e)llerin de bembeyaz
şuradan çıkıp gidince ilk yaz"

Pazartesi, Ağustos 14, 2006

emir kipi

hastaymışsın gibi davranma. hastaymışsın gibi olur olmadık ağlama. hastaymışsın gibi dalıp gitme diyaloglar arasında. hastaymışsın gibi uzun uzun bakma ekrana. hastaymışsın gibi defalarca aynı cümleyi okuma. hastaymışsın gibi anlamsız kahkahalar atma. hastaymışsın gibi birinin seni izlediği fikrine kapılma. hastaymışsın gibi diğer insanların hasta olduğunu düşündüklerini düşünme. hastaymışsın gibi anlamlar yükleme olup bitenlere. hastaymışsın gibi işaretler arama tabelalarda, levhalarda, köprüden önceki son çıkışlarda. hastaymışsın gibi iyileştim numaraları yapma. hastaymışsın gibi içine birden çöken sıkıntılara özne arama.

yüklemi cümlenin sonuna getirmeye özen göster bir de.

betimleme

benim bana yardım edecek birine ihtiyacım var, seninse dokunacak… ayaklarımda sinek ısırıkları, ellerimde uzun ince çizgiler, alnımda benden sonraki çocuğun erkek olacağını müjdeleyen damarlar, gözlerimde sabitleşen matlık, saçlarımda beyaz teller, tam konuşacakken yerleşen suskunluk dilimde… ve tam iyileşecekken sarkan hayal kırıklıkları tavanımda.

Çarşamba, Ağustos 09, 2006

Salı, Ağustos 08, 2006

sevimsiz bir deneme

dolunay. yengeç olan ben değilim; cemil. yine de bende de bir haller var. uzun uzun dalıyorum. bazen söylenenleri, bazen de söylediklerimi duymuyorum. geçici körlük yaşıyordu bir filmde woody allen. bense geçici sağırlık… bazen geçici körlük de olmuyor değil. diyorum ya; bazen, her zaman değil. çayı az, uykuyu çok kaçırdığımda oluyor genelde. harfleri büyüten tuşa basarsam solda bir ışık yanıyor, beni uyarıyor. tekrar basarsam o tuşa, ışık sönüyor ve harflerim eski formuna kavuşuyor. eve daha erken gelmenin bir yolunu bulsam, bu sefer de o yola teleferik döşemenin yollarını ararım gibi geliyor. vakit hiç yetmiyor. ortasında uyuyakalırım diye film bile izlemez oldum. kendime acımamak istiyorum. kendime acımamak istiyorum. kendime acımamak istiyorum. kendime karşı acımasız olabilirim ama acınası değilim. yo hayır sevimli de değilim. ne olduğumu düşünüyor cemil, bulunca bildirecek. sevimliden kastımı biliyorsunuz. hani şu iki lafından biri “bebeğim” olanlar. naylon bir sempati, suni teneffüs eden cümle araları, bitse de gitsek diyen bir iç ses… sevimli değilim. annem birini sevdiğinde “yüzünde bir sevim” var der, ama nasılsa benim yüzümde o sevimden eser yok. benim yüzümde suratıma zor sığan gözlerim ve onların kafası karışık bakışları var. yüzünde göz izi var, sana kim baktı yarim? gelişigüzel yazdığım cümlelerde derin anlamlar arayanlar var. onlara emniyet şeridinde beklemelerini salık veriyorum. yeterince sabredebilirlerse bekledikleri anlam kendilerini bulacak, sımsıkı sarılacak, bir ömür boyu da yakalarından düşmeyecektir. oysa soldan son sürat giden okur, ilk sapakta aradığı anlamı ezecektir. şimdi ortada bir ölü var, ya okur ya ben. bende geçici körlük var ama, mahkemeye çıksam inanırlar. okur böyle numaralar yapamaz. okur okuduğundan mesuldür. şimdi, ortada iki ölü var, hem o hem ben. cenaze namazımda kadınlar saf tutmasın lütfen. duygu asena da hata yapabilir. ve feminizm, daha evvel de değindiğim gibi daha çok kadınla yatmak isteyen bir adamın tesellisidir.

Cumartesi, Ağustos 05, 2006

deniz

deniz'in kahverengi gözleri var. koyu kestane de saçları. güldüğünde herkesten farklı bir kahkahası, ağladığında herkesinkinden vakarlı gözyaşları var. topuklu pabuç giymiyor. rengarenk adidasları var. nike kullanmıyor. (bu fotoğraf beni yalancı çıkardı.) pek çok saati var, hepsi birbirine benziyor ama hiçbiri ayın kaçı olduğunu söylemiyor. yine de zamanla bir problemi var. akşamları da sabahları da sevmiyor. bir de beyaz çikolata seviyor. ben hiç sevmem dediğimde de tadına bakayım diye magnumunu uzatıyor. bebek'te oturuyor. aramızda bir yokuş var deyince ben, bir pazar beraber bir şeyler yapalım diyor. ama o pazar hiç gelmiyor. kırmızı gözlü bir pengueni var. hep onu seviyor. ara ara sandalyesini kaydırıp yamacıma geliyor, saçını okşayıp burnunu öpüyorum. gün içersinde bu 8-10 defa tekrarlanıyor. benim çektiğim fotoğraflarını seviyor. hep böyle bir tuhaf oturuyor. bazen heyecanla sandalyesini çekince yere düşüyor. bana hiç kızmıyor. gülümsüyor, ben çekmeyeyim diye sandalyesine not düşüyor. kakul yapayım mı sana diyorum, olur diyor. saçını kesiyorum, çok tarz oldu diyor. gazeteyi çekilir kılıyor bunu kendi bile bilmiyor.

Perşembe, Ağustos 03, 2006

fragman

esme 20’li yaşlarda, hayatını seslendirme yaparak kazanan bir kadındır. elmalı kurabiye ve naneli limonata sever. araba kullanmaz, toplu taşıma araçlarına binmez. eskimeyen bir bisikleti vardır. çetinse başından iki uğursuz evlilik geçmiş, 40 yaşlarında huysuz bir adamdır. bu iki hatırı sayılır derecede sıradan erişkin bir akşamüstü sinemada yan yana gelir. sıra dışı bir tanışıklığın ardından olaylar gelişir.

Salı, Ağustos 01, 2006

'try walking in my shoes'

kör bir adam, bir gece, şehrin elektriğini keserse bencil mi?