Çarşamba, Ocak 30, 2008

para biriktiriyorum

kendimi bu hayattan kurtaracağım.

Pazartesi, Ocak 28, 2008

naneli patty

yer karolarını sevdiğimiz küçük makarnacıda oturuyorduk gülin'le. yan masaya gri, gür saçlı bir kadın ve kıvırcık saçlı oğlu oturdu. kadın benim tabağımı işaret ederek, garsona, aynısını istediğini söyledi ingilizce. ufak garson önce bana sonra kadına sonra da kadının işaret ettiği tabağa baktıktan sonra, beklenmedik bir şaşkınlıkla kaşlarını çattı. ortalıkta benle ilgili bir şeyler oluyordu ve kayıtsız kalmam olanıksızdı. hemen süper kahraman kostümümü giyinip olay yerinde belirdim. önce, ingilizce olarak elbette, kadının ne yemek istediğini sorup bunu ufaklığa tercüme ettim. sonra da tüm "misafirperver türk" kimliğimle gri saçlı yabancıya gülümsedim. kaz değildi, gülümseyerek karşılık verdi. ve hesaplayamadığım bir süreç sonrası kendimi kadına civardaki bir yayınevinde editör olduğumu söylerken buldum. "ben de sanatçıyım" dedi o da. boston'da yaşadığını ve kıvırcık saçlı çocuğun oğlu olduğunu, kitaplar için resimler yaptığını ve daha bir dolu şey söyledikten sonra, nihayet, tabağı geldi. patates salatası da vardı tabakta. vaktinde kalkmayı beceremediğimiz için patates salatasını anlatmaz zorundaydık gri saçlı yabancıya. ama işte ne olduysa ingilizcemiz suyunu çekmişti. her şeyi, patatese ve salataya dair her şeyi anlatabilen ben ve gülin, bir türlü nanenin ingilizcesini hatırlayamıyorduk. ve gri kadın ısrarla onu merak ediyordu. mm, nane, diyorduk, ingilizcesini bilmediği için türkçesini yükses sesle söyleyen işportacılar gibi, nane, evet, nane.. ve işte yine süper kahraman kimliğim kendini gösterdi ve bir anda "peppermint" dedi. gri kadın biraz tuhaf baktıktan sonra sakinleşti ve gülümsedi. biz de üzerimize düşen tüm görevleri başarıyla halletmiş bilinçli bireyler olarak hesabı ödeyerek kalktık. çıkarken iyi tatiller demeyi ihmal etmeyerek tabii. yolda gülin gülümsedi, nereden aklına geldi, dedi. inanmayacaksın ama naneli patty'den, hani şu charlie brown karakteri var ya, işte ondan, dedim..

Perşembe, Ocak 24, 2008

Cuma, Ocak 18, 2008

bi başkası olan hiç yok

teyzesinin bir tanesinden mesaj var:
"lula, seni çok seviyom... kumandayı eline al. başkasına verme. legolarımla çocuklar oynar ama ben seni çok özledim... bi de telefonun, lambanın ışıgını yak. bi de koltuğunu ders olur. bi de bi başkası olan hiç yok. bi de bi metre ölçelim. bi de bi uzaya gidelim roketle. bi de dünyanın hiç gezegeni var.
fotoraflarını göster. tamam."

Çarşamba, Ocak 16, 2008

telve

"her şeyini ortaya serme" dedi gülin. elbette başka şeyler de söyledi ama niyeyse aklımda bir bu kaldı. bir de kahvenin telvesini yanlışlıkla içtiğim. hayatta da böyle, sanırım. yanlışlıkla içilmiş telveler var. yani kimisi sever. yengem mesela, kahvenin telvesini neredeyse kaşık kaşık, parmak parmak yer.. ben onlardan değilim. orası telvesi. hayatta da böyle derken kastettiğim, yani bazı insanların talip oldukları şeyi, yanlışlıkla da olsa yapmak canımı acıtır. acırsa ne mi olur? acırsa acır işte.. ve her şeyimi ortaya sermeye başlarım. dağıldığımda kendimi toplayamam, bir başkasına "beni topla" diyemem. benim dağılmış olduğumu gören başkaları da toplamaya yeltenmez. sadece, mesafeli bir sesle "her şeyini ortaya serme" der. serecek bir şey yok, gülin. ortaya serecek kadar ben kalmadı sanırım bende. rüyalarımı gerçek sanacak kadar dağıldım belki de. hep kör kediler görüyorum ve hep halamı bekliyorum. vefat ettiğini bile bile bekliyorum onu. bana çok önemli bir şey söyleyecekmiş gibi. ya da ben ona "geçti artık, şimdi iyisin" diyecekmişim gibi. kör kör dolaşan kedilerden korktuğum halde onları sevmeye çalışmam gibi. insan ilişkileri çok zor, dedim ona, ya da ben çok donanımsızım. gülümsedi, diğer insanlar, bu konuda senden daha mı iyiler sence, dedi. bilmiyorum, hiçbir fikrim yok. değillerse şayet onlar da ortaya serebilirler mi bir şeyler? böyle çok yalnız hissediyorum kendimi..

Pazartesi, Ocak 14, 2008

neml

"güzel lula,

senin için kur'anı açtım ve neml suresi çıktı. neml karınca demekmiş. süleyman aleyhisselam'ın ordusuna yol veren karıncalardan söz ediyor. içimden o karıncalar lula'ya da yol göstersin dedim ve okudum. allahım dünyada çok az iyi insan var ve lula onlardan biri, o seni çok seviyor sen de onu sev, kalbine ferahlık ver, dedim. allah çok büyük lula ve sen çok güzelsin. her şey yoluna girecek, aksi mümkün değil.

"o halde sen allah'a güvenip dayan. çünkü sen, apaçık hakikat üzeresin" (neml, 79)

ağlamak yok, söz verdin.."
14.05.2007

Cuma, Ocak 11, 2008

küçük burjuva

"..
- şimdi senin kız arkadaşın falan da vardır üniversitede..
- yoo, yoktur. küçük burjuva alışkanlıkları bunlar. hem ben devrimci oldum.
- iyi yapmışsın valla!"

hep minördüm ben


Çarşamba, Ocak 09, 2008

flashback

ona, üniversiteye giderken, beyazıt kütüphanesinde görme engelliler için kitaplar okuduğumu söyledim. yüzüne o çok yakışan gülümsemesiyle baktı bana. sonra kulağına eğilip "bütün bunları, beni daha çok sev diye yaptım" dedim.. gülümsemesi daha da güzelleşti ve "en enn çok seviyorum seni" dedi.
yanımda yokken bile yanımda olması ne güzel.. beyazıt'a çok yakınım da ben şimdi, aklıma geldi aniden..

Pazartesi, Ocak 07, 2008