Perşembe, Haziran 22, 2006

mavi ekran

- bana bak levent uğraşma benle, sevgilim rus bir boksör benim!
- lulaaa, sevgilin yok ki senin!
- evet ama olsaydı kesin boksör bir rus olurdu!
- ?!?

kadraj

vapur. cat power. where is my love? where is my love? horses galoping, bring you to me. where is my love? where is my love? horses runnning free, carry you and me. where is my love? where is my love? safe and warm, so close to me. in my arms finally. there is my love. there is my love horses galloping, bringing you to me. where is my love? where is my love? terapi. uzun cümleler kurmayacaksak içelim bari. ben bir sek çay alayım önce. yok hayır limon istemiyorum. çayı zorla içenler kullanır limonu. ben evet, sek istiyorum. olmaz mı? eh peki. çalıştığım yerde sıkılıyorum bazen. sıkılmamak elde mi onu düşünüyorum. güzel fotoğraflar çektiğimi söylüyorlar. hayır fotoğrafçı değilim. amatör bile değilim. ama kadrajım iyiymiş. bakış açısı dedikleri bu belki. vapurda biri kız diğeri erkek iki çocuk koşuyordu. erkek olanın şapkası uçuyordu, kız yerden alıp veriyordu ona, tekrar düşsün diye kafasına takıyordu. bu böyle sürdü, vapur beşiktaş iskelesine yanaşana dek. sonra ben onlardan önce indim, şapkaya n'oldu bilmiyorum. ama vapurda başka şeyler vardı aklımda. ne olduklarını unuttum şimdi. önemli olduklarını söylemedim zaten; aklımda bir şeyler vardı dedim sadece. siz uydurdunuz onu az evvel. aslı tohumcu'nun kitabı vardı elimde ama okumuyordum. yeni almıştım, göz gezdiriyordum. başım ağrımasa keşke diye iç geçiriyordum. birinin pembe tişörtündeki scooby doo olmak istiyordum. neyse...
peki, rusya'ya gidip de kart atmayan ne olsun, hmm?

Cumartesi, Haziran 17, 2006

ben bir başkasıdır

söz vermişti bu lula. aklını başına devşirmiş, devşirme akıllarla bir yere gelemeyeceğini kendi kendine kabul ettirmişti. öyle, dolapta ayağını içine sokmadığı 8 çift pabucu varken bir yenisini daha almayacaktı. iyi de gidiyordu aslında. alış veriş merkezlerini es geçiyor, cüzdanını fazla açmıyordu. ama ah bu iradesi zayıf lula! aklı yarım kalbi çeyrek lula! en ufak fırsatta herşeyi boş veren, siniri bozukken canı alışverişten başka bir şey istemeyen lula.. seni böyle kabul etmeyi denedik, olmadı be lula! sana yeni isimler, sıfatlar beğendik, içine sığmadın lula.. kısa paça pantalonlarla, "sex pistols konserinde gider" dedikleri, çingene pembesi ayakkabılarla olmaz bu iş lula.. sevdik seni, bağrımıza bastık ama efendi ol lula. kazandığından fazlasını harcayana iyi bakmazlar buralarda.. hem sana asılan o bacaksız var ya.. işte sussan daha iyi edersin ona. "prensip olarak 25 yaş altıyla flört etmiyorum."dan anlamaz o lula.. yapma.. sinirlenince susman kadar neşeliyken az konuşman da mühim aslında.. şımarmak sana yakışıyor dediler diye daha çok şımarma mesela. bir de öyle masana diğerleri gibi çiçek böcek yapıştırma. biliyorum yapıştırmadığını da testi kırıldıktan sonra söz kimin umrunda.. el yazını da unutma. o karakterdir, ele verir.. bilgisaray ekranına hapsolma.. bir de sıcakkanlı diyolar sana, oysa serin kanlılık daha fiyakalıdır; yaz bir kenara..

Perşembe, Haziran 08, 2006

sara vs candy

"burçak beni sevmiyor" diyordu ah muhsin ünlü. konuyla ne ilgisi var demeyin, var çünkü. sizin bilmediğiniz ilgileri bilebilir ama anlatmama hakkımı saklı tutabilirim. ayrıca canım bazen beni sevmeyenleri listelemek isteyebilir. ama yakışmaz bana. ne de olsa fransız mürebbiyelerin büyüttüğü bir küçük hanım olarak ben, yerli ve yersiz olan şeyleri herkesten iyi bilirim. uluorta bağırıp küfretmez, dans edip şarkı söylemez ve hatta istesem bile sakız çiğnemesini beceremem. ben, evet, gerektiğinde 10 sara gücünde bir soylu, gerektiğinde 20 polyanna gücünde iyimserimdir. ama asla bir candy olmadım, asla. zira herkes bilir ki kendisi kaltaktır.
ben aslında bunları değil başka şeyleri anlatacaktım. mesela emre bana birkaç ipucu vereceğini söyledi. neymiş onlar diye heyecanlandığımda da duya duya şunu duydum: biri bana aşık olursaymış eğer saçımı çekermiş. en kesin anlama yöntemi buymuş. ben de anlamadım, yarın daha detaylı sorayım diyorum ama asaletim engel oluyor yine..
saygılarımla;
lula "asiltürkoğlu"
(çizdiğim bu şeyin ilham kaynağı da hiç şüphesiz güneştir başkası değil.)

Cuma, Haziran 02, 2006

olur mu olur

"acaba ne giysen görebilecek miyim bir zaman?"
...
düşünmemem gereken şeyler bunlar. düşününce içim acıyor çünkü. beyni kaslarının arasında sıkışmış o zavallı vücutlardan bile daha zavallıyım şimdi ben. beynim değil ama ciğerim sıkışıyor gibi oluyor bazen, aniden. ciğerlerimin filmini çekerlerse ciğerlerimin artiz olacağını biliyorum icabında. ama ben sigara kullanmıyorum. kullandığım şeylerin kölesi oluyorum. yoksa pembe pabuçları olmadan da hayatını idame ettirebilir insanlar. bense, aman Allahım, ne de acınası duruyorum.. neyse ki taksi şoförleri var. dediğim gibi, yaşama sevincim onlar.. her biri bir diğerinden daha iddialı bu adamlar beni benden alıyor.. kendime gelemiyorum bir süre.. resimle uğraştığımı öğrenince "demek edebiyatçısınız." diyeni kastediyorum elbette. nasıl diye şaşırdığımda da gayet kendinden emin, "e işte resim de edebiyatın bir dalı" diyebiliyor. gülüyoruz özdenle.. hayat bazen çizdiği yerleri geri iyileştiriyor.. birkaç dikiş atılıyor, standart siyah iplerle.. üç yanlışın bir doğruyu götürdüğü yerde, sonsuz dikişler hayattan götürüyor. biz anlamadan..
- özden?
- efendim?
- ..?. . .
- de bitanem
- çok yalnızım be atam!
...
yalnızlıklarımızı diyorum, uç uca eklesek, burdan ığdıra yol olur..

Perşembe, Haziran 01, 2006

dallarda kiraz geçmez bu yaz

yine uzun bir ara oldu istemeden. özlem iyidir der annem hep, ilişkileri güçlendirirmiş.. şimdi aramızdaki şey her ne ise güçlendi siz farketmeden.. eskisinden daha samimiyiz şimdi sizle. görüşsek daha çok konuşur, sarılsak daha sıkı sarılır, kahve içsek daha çok fal bakarız.. annem kandırmıyorsa şayet beni..
siz yokken neler oldu neler. babam gittiği uzak doğu memleketinden bir sabah saat 5 gibi döndü. ama bizde hiç heyecan yoktu. çocukken babamdan önce bavullara koşardık. şımartırdı o vakitler babam bizi. yürümekte zorlanan bana paten, konuşmakta zorlanan kardeşime elektirikli saç kıvırtıcısı (onun adının ne olduğunu hala bilmiyorum, saçı bukleleştirmeye yarıyor işte) getirmişti bir keresinde.. ve pek tabii her zaman sayısız boya kalemleri ve kitapları.. renkleri hep sevdim ben ve şimdi aniden farkediyorum ki bu babamın eseriymiş.. ayağımda çingene pembesi, fıstık yeşili pabuçlarla dolanıyorsam bu yaşta, evet, sebebi babamdır. ama işte bu sefer öyle olmadı. babam hani o elimize ne alsak onların malı diye köpürdüğümüz memleketten elinde sadece yelpazelerle döndü.. evin içinde bülent ersoy edalarıyla dolandık biz de haliyle bir süre.. birbirimizle dalga geçerek elbette. sanki birimizin diğerinden farkı varmış gibi.. oysa o kadar da tembihlemiştik babamı. ben küpe ve çanta, ablam niyeyse aydınlatma, annemse Allah ne verdiyse.. ama gele gele yelpaze geldi.. bu babam bu ara kamera şakası gibi.. attığı mesajdan söz etmiştim yanılmıyorsam.. gelince sebebini açıkladı sağolsun: "o kadar geçmiyordu ki vakit, mesaj çektim ben de.." ve bu cümleden de anlamış olduk ki, mesaj yalnızca dilini ve sokaklarını bilmediğimiz memleketlerde sıkılırsak kullanacağımız bir iletişim çeşidiymiş.. babamın yalancısıyım inanınki..
başka başka? kız kardeşim mezun oldu. onu ve ablamı yemeğe çıkardım. sultanahmette bir otelin terasına. kendimizden geçe geçe yedik ve hesap geldiğinde benim gözlerim pörtledi haliyle.. fazla geçmişiz kendimizden. benim gözlerimin fırladığını gören garson yanımıza geldi: "pardon, biz size bir indirim yapalım, renk verdiniz terasımıza.." gibisinden şeyler söyledi.. giden hesap hafifleyerek geri geldi.. e tabii renk vermek kolay mı teraslara.. sakız sardunyaları bir biz iki.. gittiğimiz yeri gökkuşağına çevirmek en öncelikli vazifemizdir. şaka bir yana bir kez de burdan tebrik ediyorum kardeşimi.. saçımı çektiği, elimi ısırdığı günleri unutmuş değilim ama kebini havaya attığında saçma düşüncelere gark oldum ben aniden.. okul dönüşü eve geldiğimde boyadığı bebeğim için saatlerce ağladığımı, acısını ondan bir türlü çıkaramadığım için yine ağladığımı, hatta bu anıyı ne zaman hatırlasam hıncımdan yine gözlerimin sulandığını.. neyse ki geçti.. sayısız hata yaptım ona, bebeğin acısı çıkmış olmalı bir ara..
böyle şeyler oluyor işte siz uzaktayken. her zamanki gibi duran ama hiçbir zamana ait olmayan.. geçen gün taksiye bindim mesela. bilirsiniz ben bu eylemi sık gerçekleştiririm. ama ne hikmetse aklı başında bir taksiciyle karşılaşma olasılığım güneşin buz tutma olasılığından az.. bu sefer de leventten alelacele bindim, esra beni akmerkezde bekliyordu, geç kalmıştım. taksiye bindim, akmerkez dedim. bozuldu, bildiğimiz akmerkez mi, hani yürünür burdan dedi. evet, geç kaldım da biraz dedim. aynadan kötü olduğunu tahmin ettiğim bir bakış attı, görmemezlikten geldim zira bir pislik olacağını sezdim. çok geçmeden oldu. (ne demiş ahmet hamdi, bir şeyden korkmak biraz da onun başımıza geleceğini bilmektir, bunun gibi bir şeydi) aynadan baktı ve bombayı patlattı:
- şimdiii, alınmayın ama o gözlük size hiç olmamış..
duymamazlıktan gelip cama döndüm. çok geçmeden tekrar konuştu:
- yani sizi büyük göstermiş o yüzden dedim.
dayanamadım bu sefer, cevap verdim:
- ben büyüğüm zaten
- yaşınızı demiyorum, yüzünüz.. yüzünüz ufak ama o gözlük hiç yakışmamış, büyük göstermiş. yani bakın gördüğüm kadarıyla güzel birisiniz, olmamış gözlük..
sıkılıyordum, kulaklarımdan dumanlar çıkıyordu sinirden ama bir şey demiyordum, bu akmerkez nerde kalmıştı da bir türlü varamamıştık.. nihayet geldiğimizde para almak istemedi:
- çok sinirlendirdim sizi, para alamam.
- buyrun, olur mu öyle şey. (yüzde nemrutluk sabit tabii)
sonra hiç anlamadığım çemkirik bir tavırla kükredi:
- amaaan! kızarsanız kızın, çok da umrumdaydı..!
ben çoktan paralize olmuştum zaten.. indim ve kapıyı çarptım. Allah akıl fikir versin o ucubeye diye dua ettim.
ay anlatırken yine sinirlendim iyi mi? neyse ben burada keseyim, kendime bir fincan çay alıp kitabıma gömüleyim.. a bu arada rıdvan vespa almış, burdan onu da tebrik ediyor, kazasız belasız caddeleri turlamasını diliyorum.. ve onun notunu aynen iletiyorum: "merkez dedenin huzurundan Allah'tan niyaz ettim, senin de bir vespan olsun diye lula.." yani yakın zamanda ben de turluyor olabilirim caddelerde, bilginize..