Çarşamba, Şubat 08, 2006

saçmalıyorum muntazaman

malumunuz ablam döndü adadan. eli kolu hikaye, çantası kitap, bavulu sidi dolu. aklı da fena halde karışık ama çaktırmamaya çalışıyor. benden kaçmaz ama, bilemiyor. bir de utanmadan jet-lag ayağına yatıyor.. gece ayakta, gündüz uykuda takılıyor. seviyorum onu, efendi de davranıyor.. aramızda kimselerin anlamadığı bir dil oluşturduk sanıyorum.. hiç nedensiz durup dururken, mırıl mırıl zeynep'in yol boyunca dinlediği şarkıyı seslendiriyorum diyelim; "caddede yürüyorum, kolumda kadınlar.." herkesler susarken o gülüyor. ben de kopuyorum elbette. böyle miydi emin bile değilim şarkıdan.. ama komik işte. tek başına anlamsız, birleşince daha da anlamsız olan insanlarız biz.. evet, en çok da neye güldüğümüzü kendimiz bile bilmezken. bu sabah ona ben clap your hands say yeah! çaldım. uyansın, güneş saklıysa bile bulsun onu diye.. buldu mu? hayır. tekrar uyudu uyanınca. kahve ve sigarayı izleyecektik aslında. her neyse..
.
bunun dışında başka şeyler de oluyor. saçım uzuyor mesela. sanırım en çok dün uzadı, ya da bana öyle geliyor. niyeyse bu sabah çok uzun göründü gözüme. camdan ne zaman dışarı baksam bir pizza hut, bir kebapçı, bir bilmemneci motorsikleti kayda kıvranıyor.. evden çıkmayanlar için birilerinin dışarı çıkması biraz haksızlık gibi geliyor. atın buzluğunuza, ısıtın sonra diyesim de geliyor.. bana gelen gitmiyor zaten. tam da ben bunları düşünürken zil çalıyor. komşu. annem sesleniyor. pijamalıyım oysa ben, ayıp olmaz mı böyle çıkmak diye düşünüyorum ama üstümü değiştirecek kıvamda da olmadığımdan susuyorum. ..ve sayın seyirciler ben şimdi bir süreliğine gidiyorum. kısır yemek isteyen kaleye mum mu ne diksin.. öyle bir şey işte..
.
geldim. üç ince belliden, üç de fincandan içtiğim çayların acısı gece çıkar sanıyorum. uykusuzluk olarak geri döner bana sek içtiğim çaylar. bu gece de böyle olursa diye tedarikliyim. kitaplarımı, müziklerimi ve beslenme çantamı yanıma aldım. ah elbette bir şişe de su. acil durumlar için bunlardır lazım olan bana. cümlelerimin devrikliği canınızı sıkıyor mu? bazen sıkıyor benimkini. ama ben bile engel olamıyorum. vaktinde çok dalga geçtiğim için ablamla böyle oldum. o ne zaman bir cümle kuracak olsa amuda kalkardı kelimler. işte ben de aynen onun gibi oldum. her çocuk annesinin hayal gücüdür biraz demişti bir şair. ben anneme erişemeden ablamda takılı kalmışım. onun cümlelerine öykünmüş cümlelerim. başı sonunda ikamet eden.. yine de sevin onları olur mu?
.
çok şükür yarın okul varmış. bu benim ne işime yarayacak bilmiyorum ama çok sevindim. böyle sebepsiz sevindiğim başka şeyler de var. ne gördüğümü hatırlamadığım ama güzel olduğunu bildiğim bir rüyayı görmüş olmak gibi.. sürmenaj olacaksın derdi babam bu kadar art arda aynı parçayı dinlediğmi duysa.. böyle şeyler işte. şu sıra odam kelimenin tam anlamıyla savaş alanı. ablamın dolabına feci şekilde yerleşen ben, o geldi diye kendi odama transfer etmeye çalıştığım eşyalarımla karikatür gibi kaldım.. sığmıyorlar. çantalar, paltolar, gelinlik ve hatta kaftanlar... odamın içi modern bir bit pazarı. fotorafını çekmeye utandım; o derece yıkıcı.. görüntüsü bile.. bu sebeple sağda solda, salonda mutfakta takılıyorum. odamı da belirsiz bir gelecekte toplamaya söz veriyorum.. bu lafı söylemek için hiçbir fırsatı kaçırmayan annem odamın önünden her geçişinde: "evlensen sen artık, bu eve sığmıyorsun.. bana da fenalık geldi senin eşyalarından.. 12 kapılı bir dolap lazım sana.." ve daha bir dolu saçma söz.. annemin cümlelerindeki devriklik yapıdan değil anlamdan kaynaklıymış, şimdi anladım. işime yaramayacak bir bilgiyi daha gün ışığına çıkarmanın mutluluğuyla noktalıyorum yazımı.
hoşça kalın.
hoşça kalalım.
ne mutlu türküm diyene..

2 yorum:

Adsız dedi ki...

aa ilk defa ne yazcamı şaşırdım. kaçıncı silişim bu yazdıklarımı? yoksa ben de mi senin gibi hassas bi insan oluverdim yoksam?

ao
200602082102

Adsız dedi ki...

seni essek seniii.... nerde byelulabye?