Pazartesi, Ocak 28, 2008

naneli patty

yer karolarını sevdiğimiz küçük makarnacıda oturuyorduk gülin'le. yan masaya gri, gür saçlı bir kadın ve kıvırcık saçlı oğlu oturdu. kadın benim tabağımı işaret ederek, garsona, aynısını istediğini söyledi ingilizce. ufak garson önce bana sonra kadına sonra da kadının işaret ettiği tabağa baktıktan sonra, beklenmedik bir şaşkınlıkla kaşlarını çattı. ortalıkta benle ilgili bir şeyler oluyordu ve kayıtsız kalmam olanıksızdı. hemen süper kahraman kostümümü giyinip olay yerinde belirdim. önce, ingilizce olarak elbette, kadının ne yemek istediğini sorup bunu ufaklığa tercüme ettim. sonra da tüm "misafirperver türk" kimliğimle gri saçlı yabancıya gülümsedim. kaz değildi, gülümseyerek karşılık verdi. ve hesaplayamadığım bir süreç sonrası kendimi kadına civardaki bir yayınevinde editör olduğumu söylerken buldum. "ben de sanatçıyım" dedi o da. boston'da yaşadığını ve kıvırcık saçlı çocuğun oğlu olduğunu, kitaplar için resimler yaptığını ve daha bir dolu şey söyledikten sonra, nihayet, tabağı geldi. patates salatası da vardı tabakta. vaktinde kalkmayı beceremediğimiz için patates salatasını anlatmaz zorundaydık gri saçlı yabancıya. ama işte ne olduysa ingilizcemiz suyunu çekmişti. her şeyi, patatese ve salataya dair her şeyi anlatabilen ben ve gülin, bir türlü nanenin ingilizcesini hatırlayamıyorduk. ve gri kadın ısrarla onu merak ediyordu. mm, nane, diyorduk, ingilizcesini bilmediği için türkçesini yükses sesle söyleyen işportacılar gibi, nane, evet, nane.. ve işte yine süper kahraman kimliğim kendini gösterdi ve bir anda "peppermint" dedi. gri kadın biraz tuhaf baktıktan sonra sakinleşti ve gülümsedi. biz de üzerimize düşen tüm görevleri başarıyla halletmiş bilinçli bireyler olarak hesabı ödeyerek kalktık. çıkarken iyi tatiller demeyi ihmal etmeyerek tabii. yolda gülin gülümsedi, nereden aklına geldi, dedi. inanmayacaksın ama naneli patty'den, hani şu charlie brown karakteri var ya, işte ondan, dedim..

Hiç yorum yok: