Pazartesi, Temmuz 11, 2005

a sorta fairytale

son anda olur ya bazen bazı şeyler.. mesela ufak yaşamınızın size çok kocaman görünen pek çok yerinde.. hayır, yine beceremedim.. benim bir kelime doktoruna görünmem lazım.. ne demek istesem, demek istemediklerim çıkıyor ağzımdan. şöyle ki; aslında en iyisi bodoslama girmektir mevzuya.. çünkü bazı virajları alacak kadar manevra yeteneği yoktur pazartesi sabahlarının.. bu sabah da öyle bir sabah.. dün gece tori amos'u canlı izleme, dinleme, dinlerken hafiften gözleri buğulandırma, hatta düpedüz ağlama, ağlamama, gülümseme, hafif ürperme, esen rüzgarda biraz titreme gibi eylemler gerçekleştirdim.. ve evet ufak yaşamımın kocaman bir ayrıntısıydı.. bulut gibi çıktı sahneye.. zaten sesinde de bir kümülüs bulutu ya da binlerce ipek böceği olduğundan, pek çok kereler olduğu gibi yine gercek olamayacak kadar hayaldi.. böyle anlatınca sanki iyi olmuyor.. birinin dediği gibi anlatmasam beni yok ediyor, anlatsam ben onu.. yine de anlatmazsam benim değilmiş gibi... hani bir kitapta bir filozof diyordu ya, kimseye bildirmediğin sevgi uzak mı uzak bir yerde sahip olduğun tarla gibidir.. işte ben de şimdi yaşadıklarım benim olsun, başkasının hayatından kesitler olarak hatırlamayayim diye anlatıyorum galba.. aslında bütün kelimeler topallıyor.. diyecektim ki, beşinci sırada, tam onun hizasındaydım.. ve bana bakarak söylediği için şarkıların pek çok kısmını içime işledi tınıları.. evet evet böyle diyecektim.. çünkü yaşanmış olanın imkansızlığı yaşandığının kanıtlanmasını şart koşar.. ne ki kanıtım beş para etmiyor.. telefonum pek çok özellikten yoksun olduğundan belki.. uzansam tutacaktım elini, oysa fotorafın azizliğine bakın.. bir yaz gecesi rüyası idi.. ve düşünüldüğünün aksine onun şarkıları insanın içini ısıtmıyor, bir bütün kılmıyor.. aksine buz kesiyor içiniz, sonra birden paramparça oluyor.. ama hep unutulmuş olan, bu parçalanmanın kötü bir şey olmadığı.. ara sıra evimizi yaksak kötü mü? işte onun sesi de, piyanosunun zarafeti gibi, belli etmeden yaralıyor insanı.. en derinine inebilsin diye herkes.. sanıldığından daha çok cesater istiyor. ben çoğu zaman bulamıyorum o cesareti. ondan ağlıyorum galba.. her neyse.. ağlamak utanılacak bir şey değil.. ağlayamamakten korkmalı insan.. hiç ağlamamış, hiç de ağlayamayacak olmaktan. içine giden tüm tali yolları es geçmekten, otoyollarda hız yapmaktan.. hatırlandığında yaşandığı an kadar acı veren şeyler yaşayıp da bunun ayrımında olmamaktan; ne o zaman ne hatırlarken hissetmemekten.. dahası hiç bir zaman hissedememekten.. yoksa ağlamak cennetten indirilmiş olmalı bize.. ağlarken masumlaşmak, beş yaşında gibi dünyayı omuzlanmak isterken dünyanın altında kalmak.. çocukça şeyler cesaret ve cehalet gerektirdiği için... ve ağlamak azalmak olduğu için.. ve az hep daha çok olduğu için..




peri masalları gerçektir belki..

2 yorum:

Adsız dedi ki...

daha nasil guzel anlatilabilir ki birsey.. icime isledin bu peri masalini..

lula dedi ki...

"i need advice
i need advice
noone ever looks at me twice" der bi şarkıda bi şair.. onun gibiyim ben de... ikinci kez okunmuyorum galba, sakıncası yok... "lula hanım" olmadan da sıkıcı ve arabesktim ben.. ve hüzün kitaplarda yazılmadan yazılmış olmalı adıma..