Perşembe, Haziran 01, 2006

dallarda kiraz geçmez bu yaz

yine uzun bir ara oldu istemeden. özlem iyidir der annem hep, ilişkileri güçlendirirmiş.. şimdi aramızdaki şey her ne ise güçlendi siz farketmeden.. eskisinden daha samimiyiz şimdi sizle. görüşsek daha çok konuşur, sarılsak daha sıkı sarılır, kahve içsek daha çok fal bakarız.. annem kandırmıyorsa şayet beni..
siz yokken neler oldu neler. babam gittiği uzak doğu memleketinden bir sabah saat 5 gibi döndü. ama bizde hiç heyecan yoktu. çocukken babamdan önce bavullara koşardık. şımartırdı o vakitler babam bizi. yürümekte zorlanan bana paten, konuşmakta zorlanan kardeşime elektirikli saç kıvırtıcısı (onun adının ne olduğunu hala bilmiyorum, saçı bukleleştirmeye yarıyor işte) getirmişti bir keresinde.. ve pek tabii her zaman sayısız boya kalemleri ve kitapları.. renkleri hep sevdim ben ve şimdi aniden farkediyorum ki bu babamın eseriymiş.. ayağımda çingene pembesi, fıstık yeşili pabuçlarla dolanıyorsam bu yaşta, evet, sebebi babamdır. ama işte bu sefer öyle olmadı. babam hani o elimize ne alsak onların malı diye köpürdüğümüz memleketten elinde sadece yelpazelerle döndü.. evin içinde bülent ersoy edalarıyla dolandık biz de haliyle bir süre.. birbirimizle dalga geçerek elbette. sanki birimizin diğerinden farkı varmış gibi.. oysa o kadar da tembihlemiştik babamı. ben küpe ve çanta, ablam niyeyse aydınlatma, annemse Allah ne verdiyse.. ama gele gele yelpaze geldi.. bu babam bu ara kamera şakası gibi.. attığı mesajdan söz etmiştim yanılmıyorsam.. gelince sebebini açıkladı sağolsun: "o kadar geçmiyordu ki vakit, mesaj çektim ben de.." ve bu cümleden de anlamış olduk ki, mesaj yalnızca dilini ve sokaklarını bilmediğimiz memleketlerde sıkılırsak kullanacağımız bir iletişim çeşidiymiş.. babamın yalancısıyım inanınki..
başka başka? kız kardeşim mezun oldu. onu ve ablamı yemeğe çıkardım. sultanahmette bir otelin terasına. kendimizden geçe geçe yedik ve hesap geldiğinde benim gözlerim pörtledi haliyle.. fazla geçmişiz kendimizden. benim gözlerimin fırladığını gören garson yanımıza geldi: "pardon, biz size bir indirim yapalım, renk verdiniz terasımıza.." gibisinden şeyler söyledi.. giden hesap hafifleyerek geri geldi.. e tabii renk vermek kolay mı teraslara.. sakız sardunyaları bir biz iki.. gittiğimiz yeri gökkuşağına çevirmek en öncelikli vazifemizdir. şaka bir yana bir kez de burdan tebrik ediyorum kardeşimi.. saçımı çektiği, elimi ısırdığı günleri unutmuş değilim ama kebini havaya attığında saçma düşüncelere gark oldum ben aniden.. okul dönüşü eve geldiğimde boyadığı bebeğim için saatlerce ağladığımı, acısını ondan bir türlü çıkaramadığım için yine ağladığımı, hatta bu anıyı ne zaman hatırlasam hıncımdan yine gözlerimin sulandığını.. neyse ki geçti.. sayısız hata yaptım ona, bebeğin acısı çıkmış olmalı bir ara..
böyle şeyler oluyor işte siz uzaktayken. her zamanki gibi duran ama hiçbir zamana ait olmayan.. geçen gün taksiye bindim mesela. bilirsiniz ben bu eylemi sık gerçekleştiririm. ama ne hikmetse aklı başında bir taksiciyle karşılaşma olasılığım güneşin buz tutma olasılığından az.. bu sefer de leventten alelacele bindim, esra beni akmerkezde bekliyordu, geç kalmıştım. taksiye bindim, akmerkez dedim. bozuldu, bildiğimiz akmerkez mi, hani yürünür burdan dedi. evet, geç kaldım da biraz dedim. aynadan kötü olduğunu tahmin ettiğim bir bakış attı, görmemezlikten geldim zira bir pislik olacağını sezdim. çok geçmeden oldu. (ne demiş ahmet hamdi, bir şeyden korkmak biraz da onun başımıza geleceğini bilmektir, bunun gibi bir şeydi) aynadan baktı ve bombayı patlattı:
- şimdiii, alınmayın ama o gözlük size hiç olmamış..
duymamazlıktan gelip cama döndüm. çok geçmeden tekrar konuştu:
- yani sizi büyük göstermiş o yüzden dedim.
dayanamadım bu sefer, cevap verdim:
- ben büyüğüm zaten
- yaşınızı demiyorum, yüzünüz.. yüzünüz ufak ama o gözlük hiç yakışmamış, büyük göstermiş. yani bakın gördüğüm kadarıyla güzel birisiniz, olmamış gözlük..
sıkılıyordum, kulaklarımdan dumanlar çıkıyordu sinirden ama bir şey demiyordum, bu akmerkez nerde kalmıştı da bir türlü varamamıştık.. nihayet geldiğimizde para almak istemedi:
- çok sinirlendirdim sizi, para alamam.
- buyrun, olur mu öyle şey. (yüzde nemrutluk sabit tabii)
sonra hiç anlamadığım çemkirik bir tavırla kükredi:
- amaaan! kızarsanız kızın, çok da umrumdaydı..!
ben çoktan paralize olmuştum zaten.. indim ve kapıyı çarptım. Allah akıl fikir versin o ucubeye diye dua ettim.
ay anlatırken yine sinirlendim iyi mi? neyse ben burada keseyim, kendime bir fincan çay alıp kitabıma gömüleyim.. a bu arada rıdvan vespa almış, burdan onu da tebrik ediyor, kazasız belasız caddeleri turlamasını diliyorum.. ve onun notunu aynen iletiyorum: "merkez dedenin huzurundan Allah'tan niyaz ettim, senin de bir vespan olsun diye lula.." yani yakın zamanda ben de turluyor olabilirim caddelerde, bilginize..

1 yorum:

Adsız dedi ki...

çin
uçmuş
o yüzden
ya gitmek lasım oraya
yada başka bişi yapmalı
ama mutlaka
bişi olmalı
walla

ao
200606030939