beş buçuk. karnım ağrıyarak uyandım. hep o devil's food denilen pastanın yüzünden. bu sefer değil annemlere kendime bile yaranamadım. geçen sefer çilekli bir pasta almıştım boğaziçi pastanesinden. burun kıvırmıştı herkes. babam ertesi gün nispet yapar gibi en alasında bir çilekli pastayla gelmişti art cafe'den. içinde çilek tarlası var gibiydi. peki, demiştim, bir daha jest mest yok size. ama dün dayanamadım. bu sefer panexten çikolatadan mürekkep bu şeytan şeysini aldım. ama noldu? ben servisi hazır edinceye dek (eve 10'a doğru geldim zaten) herkesler uyumuş oldu. ablamla ben vardık sadece. bir de televizyondaki hitchcock filmi. berbat bir oyunculukla boğuluyordu çirkin ve sevimsiz kadınlar. ama katil çok daha çirkindi, sırf yüzden maktuller güzelmiş gibi görünüyordu. göz yanılsaması hepsi. güzel ya da çirkin yok zaten bence. kıyas var. istemsiz kıyas. misal içimizde böyle bir düşünce yok, ama gözün gördüğü her şeyi kıyaslıyor beyin. biri diğerinden daha kırmızıysa elmaların hep bu yüzden. biri daha güzelse kadınlardan yine bu yüzden. umutsuz ev kadınlarında, o kızıl olan bree olmasaydı, diğerleri de pekala güzel sayılabilirdi mesela. örnekler çoğaltılabilir. çoğalan örnek ne işe yarar bilemiyorum ama. bugün sempozyumdaydık. önder ve ayak bağı olarak ben. işi öğreneceğim ya sözde. sızmaktan başka bir şey beceremiyorum panellerde ve sempozyumlarda. bilmemkimi ayırma gözünün önünden diyor önder. ama benim göz kapaklarım kapanmaya meylediyor ilk fırsatta. uyanık olmam gerek. ne utanç verici. uyanık tutmaya çalışıyorum kendimi. not düşüyor önder defterime "uykun mu geldi?" diye. hiç gitmedi diyemiyorum. "gece bir türlü yatmadığımdan, sabahları kalkamıyorum, uykumu alamıyorum hiç.." oysa origamiden vakitler yapıyorum kendime. eve gelir gelmez uyumamak için.. dikiş dikiyorum örneğin. dün gece böyleydi. ama sabah diktiğim şey çok yabani göründü gözüme. böyle pokahantas gibi.. ne tuhaf; yatmadan evvel o kadar beğenmiştim halbuki, işe giderken giyerim gibi gelmişti. yanılmak ne sıkıcı. yanılmamak da sıkıcı belki ama en azından bir haysiyeti var. istedim ve başardım gibi. hırstan nefret ediyorum. körü körüne olanından. Bir süre sonra niye istediğini unutmaktan. hırslı biri değilim. olmadığım için nefret etmiyorum ama. başka sebepler. olduğundan küçük gösteriyor bir kere insanı. olmadığı kadar sevimsiz bir de. boş verin aslında. hırstan bahsetmek istemiyorum. düpedüz mutluyum bu ara. bundan bahsetmek istiyorum. dün hale aradı. üzgündü. teselli edebilme yeteneğim yok benim. hiç olmadı. ne zaman kendimi teselli etmeye yeltensem hep ağırlaştı vakam. daha beter oldum. daha umutsuz. ben kendi açığını en çabuk yakalayan insan olmalıyım. bir de en acımasız eleştiren. kendini sevmek için hep çok fazla didinen. haber müdürüm kendime haksızlık ettiğimi düşünüyor. öyle dedi birkaç sefer. belki de. bilmiyorum. düşünmüyorum da bunu. bugünü düşünüyorum. cumartesiler 36 saat olsun istiyorum. pankart açmak, manşet olmak istiyorum. istemek ve başarmak, ne tuhaf sözcükler. güzel güzel sigur rós dinliyorum. güzel güzel.. karnım ağrımıyor atık. müsade istiyorum. tüm başaramadığım isteklerden.
3 yorum:
Seninle konuştuktan sonra, dün gece hakkında sinirle konuştuğum adamın anına gidip kıvrılıverdim... İşe yaramıştı seninle konuşmak, teselli olmuşum yani :)
Hayat ne zor di mi lula? Cümlelerim bile klişe? İyi olmak için orjinal olamıyorum, orjinal olunca beni dokuz köyden kovuyorlar...
Haftaya hayat bizim tamam mı? :P
Öptüm seni,en seslisinden..
hal-siz-e
işe girdiğimden bari aynı şeyi sayıklıyorum; haftasonlarını 34 saate tamamlasak, haftaiçlerini 20 saate indirgesek..olmuyor, olmuyor çok denedim olmuyor.:(
EN KÖTÜ GÜN 24 SAAT DİYODU. OYSA EN GÜZEL GÜN BİLE 24 SAAT.
MUTLUYMUŞUN!!! AY NE GÜZEL, NE DE HOŞ... ÜZÜLME GEÇER ANACIIM. WALLA...
ao
200603281255
Yorum Gönder