Çarşamba, Mart 22, 2006

kalbimiz adımızdan önce gelir

başa döndüm. en başa değil ama ortalara bir yere. işte kısa cümlelerim ve ben. kaldığımız yerden devam ediyoruz. kardeşim öksürüyor. üşütmüş. evet yine. her 3 ayda 8 kere üşütür kardeşim. önlemini almamız da mümkün olmuyor. maç yapıyor. terliyor. kramponsuz yolluyoruz ayağını incitiyor. çocukken söz geçirmek çok kolay. bütün dünyaya meydan okuyor. büyüdükçe cesaret kırılıyor. başka şeyler. başka şeyler. söylenmemiş, bakir. neden bakire değil? bana baktığında ilkbaharı görüyormuş. öyle diyor. ama bu başka bir konu. rüyamda m.yi gördüm. güzel yeşil bir kazak giymişti. beni geniş güzel bir salona alıyordu. kapının orda durup geçmemi bekliyordu. bana kızgın değildi. ya da kırgın. incelik hissettim. saat çalmaya başladı. uyandım ama uyanmadığıma inandırmak için kendimi, yastığa gömüldüm. işe yaramadı. kalktım. yüzümü yıkadım. giyindim. lacivert giyindim. kızıl olabilseydim, dedim, daha bir yakışsaydı laci bana.. her gece ertesi sabah erken uyanıp yürümeyi kuruyorum kafamda. hiçbir sabah gerçekleşmiyor bu. bu gece daha mantıklı şeyler kursam iyi olacak. gerçekleştirip sevinebilmek için. misal 2 dakika erken hazırlanıp allık sürebilirim. yanaklarımı pembeyken seviyorum. ya da çiçek alabilirim gazeteye giderken. içimi açacak cinsten. evet bu beni ait kılabilir. ait olmalıyım. ait olmalıyım derken kastetiğim buydu. kalemlik, fincan, çanak çömlek.. masamda böyle şeyler bulunmalı. ben yani. ben orada var olmalıyım. güzel. bu iyi oldu. fincan ve kalemlik ve birkaç kırtasiye malzemesi daha.. mutlu olmalıyım. küpelerim büyük diye çekinmemeliyim. muhabirler büyük küpe takabilir. gazetede nefes almak için dış kapıya çıkmak gerekiyor. içerdeki hava hep sahte. ve niyeyse bana hep ikinci elmişim gibi hissettiriyor. soluduğum havayı çoktan birileri içinde gezdirmiş gibi. bunu düşünürsem çalışamıyorum. düşünmezsem düşündürecek bir şey muhakkak çıkıyor karşıma. ara ara çıkıyorum. kartımı okutup. gün içinde nereye kaç kere gittiğimi söylüyor bilgisaray. big brother. sürekli takip ediliyormuşum hissi. ya da bardağın dolu tarafı, göz kulak olmak. gazetede kaybolmayayım diye.. kafetaryada da kart okutuluyor. ne yediğimizi de bilmek istiyorlar sanırım. sorun değil. hep çay ve çikolata.
.
devam edecektim ama saat 00:40. uyuyup uyanmalıyım daha..
..
bir arkadaşıma "ben haber müdürümü çok seviyorum, sen de sev olur mu?" dediğimde tanımadan sevemeyeceğini söylemişti. işte bu yüzden onla şöyle bir anlaşma yaptık, ben her gün haber müdürümden bir cümle yazacaktım ona. 1 ay sonra sevip sevmediğini söyleyecekti o da. bekliyoruz bakalım. aklıma da şimdi bu cümleler geldi, bana söylenmiş..
"çok çabuk, çok kolay ele veriyorsun kendini. hemen anlaşılıyor kızgın mısın, sinirli mi.. komik mi buldun anlatılanı yoksa acıklı mı geldi.. yüzün çok şeffaf.."
böyle bir şeyler..
.
şimdilik böyle.

4 yorum:

Adsız dedi ki...

kalbimiz adımızdan önce gelir, adımız soyadımızdan önce. bakışlarımız gelir sözlerimizden önce. ve hislerimiz, bakışlarımızdan da önce. bir varmış bir yokmuş günler, hele bugünler.. masallar var bende gerçeklerden önce.

Adsız dedi ki...

hep okuyorum da, yazacak olamadım hiç. sen yazar oldun ya ondan mıdır nedir. lula ne hata bulur acep felan diye olabilir belki de...

ao
200603231355

Adsız dedi ki...

neden böylesin?
hiç, bir şeyleri değiştirmeye çalıştın mı? şikayetlerin biryerlere götürüyor mu seni?

vakit kaybediyorsun lula, zaman geçiyor.

katılaşıyorsun...

lula dedi ki...

peki 1 okur, sen bir öneride bulunsan bana? söz dinlerim ben.. böyle yargılarken beni daha çok vakit kaybediyorum gibi..