Çarşamba, Ocak 25, 2006

lamba bana bakmıyor

acıktım. tam da şimdi, sabahki böreklerden istiyorum. ıspanaklı. böyle zamanlar için ayırmalı insan bir miktar. ama maalesef öyle bir lüksümüz olamıyor. hayattaki en büyük lüksüm ne acaba? böyle ani soru işaretleri beliriyor bazen kafamda. geldikleri gibi gidiyorlar sonra. cevap vermeme gerek kalmıyor en çok ona bozuluyorum. yoksa soruları da işaretlerini de severim. ben bir tek noktalı virgülü anlamsız bulurum. öyle sığıntı gibi. ne virgül ne nokta.. hem onun yaptığı söylenen işi diğer ikisi de yapabiliyor. laf olsun diye kullandığım olur yine de arada.
.
bunun dışında kar olanca hızıyla uçuşuyor etrafta. "sokak lambası bana bakıyor" diye ağlayan kuzenim var benim. iki yaşındaymış o zaman. sokak lambası bana bakıyor anne diye ağlarmış. ben de baktım az evvel camdan. sokak lambası bana değil karşı camdaki bir çocuğa bakıyor gibi geldi. bana da ara sıra dönüp nanik yapıyor. pek umursadığımı söyleyemeyeceğim. longpigs çalıyor, lost myself. saat biri yirmi üç geçiyor. ufak kardeşim kuzenlerimize gittiği için evde gece de olsa bir sessizlik farkediliyor. nedenini soran olursa, benim ufak kardeşim uyurken de uyanıkken çıkarabildiği kadar ses çıkarıyor. ayağını çat diye duvara vuruyor, sayıklıyor, bağırıyor.. tek gözü kapalı yanımıza bile gelebiliyor. pek maharetli sormayın.. üç işi aynı anda yapabiliyor. uyuyor, gol atıyor ve bağırıyor... özledim galiba keratayı. hiç bu kadar bahsetmemiştim kendisinden. gelince söyleyeceğim. gerçi bazen soruyor: "ne yazıyorsun buraya? benden bahsetmiyorsun değil mi? bahsedersen kızarım. istemiyorum bahsetmeni.." ben de "hayır canım, işim gücüm yok seni mi anlatacağım!" diye tersliyorum. sakinleşiyor. biz böyle birbizimizi tersleyerek anlaşıyoruz sayın seyirciler. şaka bir yana gelsin öpeceğim. sevdiği pastadan da almıştım gelirken. zamanlamam berbat. kardeşimi bile vakitsiz özlüyorum.
.
sokak lambasına baktım yine. şu deli bana bakıyor diye ağladı annesine. karanlıkta lamba olmak kolay dedim annesine. mertse gündüz görelim fiyakasını. sustular. sessizlik uykumu getirdi.
.
iyi
gece-
ler.
.
.
.
sabah editi:
benim annem cesur biri, öyle ki deli diyebiliriz bazen. zeka da anneden geçtiği için biz de yarım akıllı olabiliriz ama bizim farkımız deliliğimizi cebimizde taşımamız. annem gibi uluorta sergilemiyoruz. sabah beni uyandırma yöntemi için diyorum bunları. önce sakin sakin sesleniyordu, ben de mırıl mırıl hmm diyordum; uyuyacağım biraz daha.. sonra camı açtı, küçük bir kartopu yapıp saçıma attı. ben küfür edemediğim için oluyor biliyorum. ağzımı bozma kursuna dahil olacağım yakında. yoksa böyle baş edemiyorum. sinirlenip yorganı üstüme çektim. pek oralı olmadı annem. hadilemeye başladı. zaten ufaklık yokmuş, evin içinde bir boşluk varmış, kahvaltıya gelseymişim ya, kalkmazsam bu sefer buz koyacakmış sırtıma.. pes ettim. zaten uyku muyku bırakmadı bende. annem boğa burcudur, daha evvel söylemiş miydim? hiç vazgeçmez.. böyle işte. sabahım böyle, editim de.. bir de cama güvercinler için bir şeyler koymuş annem. soğukta aç kalmasınlar diye. tüm o kartoplarını affettim. sonra bunları yazayım günlüğüme dedim. ama anlayamadığım bir haller oldu bilgisarayıma. başka hiçbir sayfayı açamayan bu ekran nasıl olduysa günlüğümü açtı. şaşırdım. bağlantıdaki problem buraya etki etmiyormuş. bunu kimse demedi ama miş'li geçmiş zaman bana çok havalı tınlıyor. sanki istemsiz gibi. habersiz ve dışındaymış gibi. ama pek tabii annem ve genlerinden kaynaklı da olabilir bunun havalı gelişi kulağıma.. böyle şeyler işte. dvd oynatıcımızı en son yazlıkta bırakan biz -böyle bir taktik geliştirdi kız kardeşim, bırakırsak buraya yenisini alırız gibi- yenisini bekliyoruz. hava şartlarından getiremiyorlarmış. tam da bu sebepten istiyoruz zaten dedim. hava şartlarından.. yoksa sinemaya da gidebiliriz, değil mi? bakalım, bugün getireceklermiş. ses sistemi vs.. babamın taklasına gelmezsek tabii. canım çok fena fight club izlemek istiyor. dünden beri repliklerini sayıklıyorum. niye bilemedim.. "tyler, you're the worst thing that ever happened to me.."
hepinize kucak dolusu sevgiler, saygılar ve kar topları yolluyorum.. sevgi kelebeği gibiyim niyeyse bugün.
.
güvercinler kuş gribi olmaz, rica ediyorum siz de bakın besleyin onları.
.
ve sanıyorum seksen edit daha yapacağım bugün. dvd oynatıcısı gelene dek.. sonrası "marla.. the big tourist.."
...
gece editi:
.
portakal ağacı'na bu kadar bakarsam olacağı bu. limonlu kekimin tarifini de vereyim diyorum ama vazgeçiyorum. çok afili bir kek sayılmaz kendisi. ablam olsaydı bana takılırdı yine: "üç yumurtayı kırdım önce.." diye başlardı.. "sana kek yaptım" diye de devam ederdi sanıyorum. kar böyle hapsetmeye devam ederse beni eve ben mutfaktaki uğraşlarımı iki katına, çay tüketimimi de 5 katına çıkaracağım. yarın sabah bir yürüyüşe çıkmak geçiyor şimdi aklımdan. kahve falan belki.. elif'e söyleyeyim. o da gelir belki. evet. bu kadar.

10 yorum:

Adsız dedi ki...

hadi uyan artık, bak; sana ıspanaklı börekle geldim kahvaltına...

ao
200601251106

Adsız dedi ki...

Hiç düşündün mü lula? Gün boyunca bütün lambalar bakar sana...

yorgun h.

lula dedi ki...

ben onlara bakarken bakıyorlar sadece. kısasa kısas..

öpüyorum seni h.

l.

Adsız dedi ki...

sozlukte, msn'de takiliyordum.. hamile bir arkadasimin anilarini falan dinliyor kendisiyle de konusmayi ihmal etmiyordum; 'dur' dedi 'senin hakkinda yaziyorum gunceme.. biraz bekle, ben bak deyince bak'

'ok' dedik.. bekledik.. 'bak' dedi, baktik!! megerki bunu yazmis, haysiyet falan birakmamis -nil k.gil falan- ama neyse hala seviyoruz kendisini ve gece gelen editlerini...

sevgiyle operim XXX

e.

lula dedi ki...

haysiyet senin göbek adın bitanem.. hiiiiç bişeyler olamaz ona, endişe etme..

sevgiyle öpülen kız kardeşin..

l.

Adsız dedi ki...

oyle huzur dolu tinliyor ki cumlelerin bu tarafta, hazirladigin cay masasinina dalip gidiyorum.. sonra icleniyorum yine, diyorum yagan kar ne kadar yakismis istanbul'a..

Adsız dedi ki...

özlemedi mi kimse beni?

kendi sayfasında anonim olan;
l.

Adsız dedi ki...

Bence en artık günlük yazma lula...
Aylık yaz yada yıllık...

hale

Adsız dedi ki...

Hello Lula,

I was referred to your blog by a very good friend of yours, your sister Ebru. I must say that though I cannot truly appreciate your blog because I cannot read turkish as of yet, I do find your blog to be very artistic, expressive, and very impressionable.

I instantly was drawn to the picture of the snow covered trees outside the window, and the picture of the pigeons on the window sill, caught in motion, also attracted my eye.

I look forward to visiting your blog more often and anxiously await more pictures. You have an excellent eye for capturing moments in life, and I enjoy that immensely.

Iyi geceler.

-kyorei

lula dedi ki...

thanks a bunch mark! =)