Salı, Haziran 08, 2010

lula's little elbows

"sometimes you feel you've got
the emptiest arms in the whole world"
bir kadının giyebileceği en güzel giysi sevdiği adamın kollarıdır, ben ona sahip olamayanlar için moda yapıyorum, diyen kimdi, sanırım yves saint laurent. bir de gülin'in nişanlısı vardı laurent. evlenmişlerdir şimdiye. bir serbest çağrışımdır gidiyor sabah sabah. ve yani demek oluyor ki moda, yalnız kadınlar içindir. öyle midir? moda sadece bir semt adıydı ben küçükken. gerçi ben evin bahçesinden pek çıkmazdım ve bisikletçilerin olduğu alt geçidi, üniversiteye gidene dek oranın adının saraçhane olduğunu öğrenemeyecektim; şehrin dışında zannediyordum. benim dünyam ufacıktı işte. ben zaten ufacıktım. bir dolu hastalıkla başetmeye çalışıyordum. hep çok öksürüyordum. ben bir öksürük hastası mıydım? neydim bilmiyorum ama buzdolabında tüp tüp sıvılar olurdu ve ben haftada bir onları üzerime enjekte etmeye giderdim. annem yanımda bazen ağlayacak gibi olurdu çünkü ben zaten çok pis ağlıyor olurdum. şimdi düşünüyorum annem o zamanlar benim şimdi olduğum yaştaydı. şişli'deki o ölümüne ilaç kokan muaynehaneden çıktığımızda benim gözlerim meteoroloji balonu gibi görünürdü. mağazaların camlarında kendimi görürdüm. ve annem her çıkışımızda bana ufak bir bebek alırdı. dandiklerdi, şimdi hatırladığımda birkez daha dank ediyorum ki epey dandiklerdi. ama işte her hafta alırdı annem. ben yol boyu onlara bakardım. saçları hep ne kadar güzel olurdu onların. benim saçlarımsa asla bir tokaya sığmazdı. zaten sarışın da değildim, gözlerim kahve. kendimi hep biraz beğenmediğimi hatırlıyorum. biraz mesafeliydim kendime hep. adımın da serap olmasını istiyordum zaten. aşağı yukarı herşeyimin değişmesini diliyordum sanırım. annem beni hep minik serçem diye seviyordu. o zamanlar bunun edith piaf'a ait bir tamlama olduğunu süphesiz bilmiyordum. ben işin aslı edith piaf'ı da ancak lise son sınıfta tanımıştım. hayallerim yıkılmadı değil tabii. yeryüzündeki tek minik serçenin kendim olduğuna inanacak kadar saftım yani. (sezen aksu'dan bahsetmiyorum bile) oysa şimdi ne kadar uyanığım(!) allahım.. zaman içerisinde o muaynehaneye gittiğimiz günler ve dolayısıyla bebek alımları seyreldi. hastalığım sanırım iyileşiyordu. saçlarım hala tek tokayla toplanmıyordu ve gözlerim de alabildiğine kahveydi ama hastalığım gerçekten iyileşiyordu. ama ben hep biraz sessiz ve yalnız kalıyordum sınıfta. hava yağmurlu olduğunda bütün koridorlar tıklım tıklım doluyordu. bense sınıfta oturuyordum. sanırım pek zevk almıyordum o kargaşadan. sonradan aldığım da oldu ama işte ilk seneler, haydi tamam, 4. sınıfa dek, öylece oturuyordum. çalışkan mıydım, hayır, çalışkan da değildim. öylece oturuyordum. ali ve beyza ve işte bütün diğer çok çalşkan, ailelerinin biricik çocukları tenefüslerde oradan oraya koşup gülüyor, bense çoğu zaman camdan dışarı bakıyor, öğretmenin gözdesi olmaktan fersah fersah uzaklaşıyordum. bütün bunlar nereden mi aklıma geldi, bilmiyorum. sanırım geçen beyza beni babasına tanıtırken "baba kıvırcık saçları vardı hani, çok sessizdi.." dediği için...

8 yorum:

la luz dedi ki...

hayır bir yanlışlık olmalı şu sessizlik konusunda, olamaz! dersanede sınıftan atılma nedenimizi hatırlamıyor musun? ya da o günden bugüne çok şey değişmiş bu da beyzaya kapak olsun!

lula dedi ki...

=))) bak yine yanılıyorsun. ben orada dinleyendim. konuşan sendin.. =)) yani bu durumda ben gene son derece sakin ve mazbut bir profil çiziyorum görüyorsun. =))

la luz dedi ki...

atış serbest bakıyorum=))ferideyle biz dinliyoduk aslında butun sınıf da dinliyordu vızıltı halinde.. bu noktada müthiş hafızama llaf kondurmam =)))

lula dedi ki...

eee, ne anlatıyordum peki onu söyle? =)

dnzkz dedi ki...

onu bilmem de, bu hazin çocukluk anılarına kendiminkini eklemek isterim.
sınıftaki her bir "arkadaş" sırayla eğlenceli ve mutlaka bol hediyeli ve doğumgünü partileri düzenlerken, bu partilere değil sınıfın tamamı, öğretmen hanım bile koşa koşa giderken, buna mukabil benim bir heves tertiplediğim mütevazi kutlamama "bir allahın kulu"nun gelmemesine ne diyeceksin, hm?
camdan bakan arap kızını o gün anladığımı sanıyorum. hala da tek bir doğumgünü etkinliği düzenlemişliğim yoktur.
bir travmalar nesliymişiz de haberimiz yokmuş lula. amaan, boş ver.

dnzkz dedi ki...

ama sen acilen bir kitap yazmalısın, ona boş verme. lütfen.
bir de isterdim ki birileri de seni yazsın. o sarılınası, korunası, gizli saklı köşelere saklayıp hayran hayran izlenesi şekerpare lula'yı, o kahverengi gözlerinden o zaman görür müydün dersin?

dnzkz dedi ki...

saçlarını unuttum! saçlarına bayılıyorum.

lula dedi ki...

dnzkz hatırlat da haziran'ın sonlarında çocukluğumu yakalım..