Pazar, Nisan 16, 2006

the end

lodos nerden eserse ordan geri geliyor masal. kaldığı yerden. adamı hala kadına sarılı buluyoruz bu karede. kuş biraz ilerlemiş, uçaksa izini bile bırakmamış. yaşlı adam, kördü evet ama aynı zamanda yaşlıydı da, işte o artık boncuklarla uğraşmıyor. doğuştan kör biri için çok uzun yaşadığını düşünüyor sessizce. dicey başka bir şarkıdan önce başka bir anonsun gerginliğini hissediyor. kedisiyse evin yolunu aradıkça daha çok kayboluyor. ve gamze.. babasının çenesindeki gamzeye gülümseyen çocuk..
"sen bu dünyaya mı aitsin/hayatın nasıl olduğu değil kimlerle olduğu/önemli dersin/göğe ara sıra başını kaldır bak öyleyse/kendine ait bir yıldız bulabilir misin/içinde hiç bir şey olmayan bir dünya özlüyorsun/hadi bir kaç şeyi daha atsak boşluğa/sevinir misin"
çocuğa bu şiiri okuyor kadın. onun neye gülümsediğini bilerek, kendi de aynı gamzeye tebessüm ederek. sonra başka bir coğrafyada, güney amerikada mesela, bir tarla dolusu kelebek göç ediyor. televizyondan belgeseli izleyen adam onların bu kadar uzun süre uçabileceğine inanmıyor. yine de kumandaya uzanmıyor. tarlayı kaplayan kırmızı-turuncu kelebeklere bakıyor. içerde sızlanan köpek tasmasını ağzına alıyor, gezmek istiyor. bir köpeğin kendi başına gezemiyor oluşu adamın canını sıkıyor. çelimsiz kelebeklerin kilometrelerce uzağa gidişini yeni izlemiş biri için normal diye düşünüyor yazar. tüm bunlardan habersiz bir iç ses yerleşiyor yazıya. ne belgesel izleyen adama, ne köpeğine, ne gamzeye gülümseyen kadına ne de yazara ait bir iç ses.. usul usul mırıldanıyor: "olmalı mı olmamalı mı..." diye.. "yoksa hiç düşünmemeli mi.." diye devam ediyor yolda yürüyen biri. ama iç sesten daha güzel sesi. koroda şarkı söylemişliği var sanıyor yazar. doğruluyor kadın, 3 sene çok sesli korodaydım diyor. sonra başka biri konuşmaya dahil olmak için yazara sesleniyor. yazar saçını beğenmiyor, belki başka masalda diyor. işler çığrından çıkıyor. iç ses müdahale etmek için doğruluyor. yazarsa ondan önce davranıyor.
the end

6 yorum:

Mesut Bostan dedi ki...
Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.
Mesut Bostan dedi ki...

"anteni çıkar radyonu aç düşlerimi unutma" diye biter şiir. diyordum.

lula dedi ki...

tut ki okumak isteyen oldu şiiri, aradı lakin bulamadı. işte o yüzden. esrari cemil için de gizli bir selam niteliğinde..

BEYAZ PEUGEOT

güneşin altında radyo dinleyen çocuk
sen bu dünyaya mı aitsin
hayatın nasıl olduğu değil
kimlerle olduğu önemli dersin
göğe ara sıra başını kaldır bak öyleyse
kendine ait bir yıldız bulabilir misin
içinde hiçbir şey olmayan bir dünya özlüyorsun
hadi birkaç şeyi daha atsak boşluğa sevinir misin
sevdikleriyle anlaşamayan
anlaştıklarından durmadan kaçan
bakıp onaltı yaşından ağlayan çocuk
peugeot çalışmıyor biraz ittirir misin
eğer çalışsaydı uzun bir yolculuk isterdin
beyaz peugeot'yu kullanan arkadaşına de ki:
çok gaz verme vitesi ikile beni unutma
herkesin herkesle sevgili olduğu bir toplumu özleyen
bu çocuğu unutma
bir gün buradan gideceğim
sen kontağı çevir vitesi ikile beni unutma
uzak yollar beni çağırıyor
hiçbir şey yapmayacağım bundan sonra
" ben buradayım " de güneşin altında radyo
dinleyen çocuğa " dünyadan korkma "
güneşin altında radyo dinleyen çocuğu
sakın unutma

güneşin altında radyo dinleyen çocuk
FM'de ne çalıyor
dünya senin ama sen dünyaya ilişme
peugeot çalıştı korna çalıyor bin arkaya
her şey önünden bir bir geçsin başını cama daya
başını cama dayayan çocuk hoşçakal
ben burada kalıyorum güneşin altında
anteni çıkar radyonu aç düşlerimi unutma

Ahmet Güntan

Adsız dedi ki...

hep yaz sen hep yaz hep hep..!

e. dedi ki...

lodos'un ingilizce bir karşılığı olmadığını öğrennmiştim geçen seneki sınıf arkadaşım kırmızı kafalı rob'dan.. onu hatırladım bunu okurken.. (özledim mi acaba aynı zamanda da; bilmem!) güzel oldu.. sağolasın ve unutmayasın: blame it on the boogie ;)

Adsız dedi ki...

günlerin köpüğü'nün önsözünde, boris şöyle bir açıklama getiriyor; "... geri kalan her şey kaybolmalıdır. çünkü geri kalan her şey çirkindir ve şu birkaç sayfa bunu doğrulamak için yazılmıştır. güçlüdür, çünkü yaşanmış bir olayı anlatır. yaşanmış bir olaydır, çünkü başından sonuna kadar ben düşündüm bunu. ..."
uçuşan kelebekler, babamın artık günde 24 saat discovery'yi izliyor olması -o kanalda bir gün, dünyaya ve hayata dair aklımızdan dahi geçemeyecek, hiç bilinmedik sırlardan bahsedileceğine dair bir sezgi içindeyiz- (ve böylece babam kırım-kongo hakkında benden daha bilgili artık) , hem anthony quinn'i hem harlequin romanlarını pek seven, alnının ortasında 3. bir gözü bulunan ve doktorunu yatağından fırlayıp da şap diye öpmekte hiç bir beis görmeyen servisin pek sevgili bayan y.'si, bir türlü solosunu elde edemeyen trt4 tsm korosu iç sesi(m), bunlar yüzünden, "bunlar gerçek, çünkü yaşandılar, yaşandılar, çünkü hepsini ben düşündüm" açıklamasını kimin nerede yaptığını bunca zaman sonra hatırlamamı sağladığı için.. , sahaftan edinilmiş kitabımın üstüne yazarın ölüm tarihinin tam tamına 26. yıldönümünü -kitabın alım tarihi diye- not düşen ilk sahibinin yüzünden.. , eve dönünce jeff'den lilac wine'ı dinleme ihtiyacı içindeyim - tamamen sayısal bir tutarsızlık, sayısal bir tutarlılık, jeff 27'sinde ölmüş, babası ise 28'inde. kongo'da bir aslan kendi doğasından olabildiğince haberdar, ama babamla oturup izliyoruz, çünkü az sonra ne olacağına dair en ufak bir fikrimiz yok. eminiz, doğa kendini asla yalanlamıyor, kelebeklerin kıtalar arası uçtuğu vakidir, bir karınca gökdelenden atlayıp da asla ölemiyor -ama diyor ki iç sesim- lodos yüzünden o karınca hiç yere de düşmeyebilir, ta ki lodos ismini kaybedene ve tekrar bulana değin.
T.