Çarşamba, Eylül 14, 2005

bu bir bant kaydıdır

onlarca mail, telefon, faks ve telgraftan sonra doğum günüm hakkında yazmaya karar verdim. efendim pek çoklarının unuttuğu üzre eylülün ikisinde doğmuş biri olarak mevsimlerden sonbaharı, aylardan eylülü, sayılardan da 2'yi severim ki asaldan ziyade asildir. her neyse.. bu seneki doğum günüm de tıpkı diğerleri gibi, benim bile hatırlamadığım bir gün olarak başladı. evli olan ablam koridorda, telefonda, eşine sitem ediyordu sanırım. ben de olur da odama girer diye uyuyor numarası yapıyordum.. böyle sitemler ve benzeri şeyler çok gerer beni. o girmedi ama ufak yeğenim gelip yüzümü mıncıklamaya başladı. evet ben aynen böyle uyandım doğum günü sabahıma. tabii o zaman akşama dek tarifsiz sıkıntılar çekeceğimi bilmiyordum henüz. sırayla kahvaltı, ütü, çay keyfi, tekrar ütü sonra türk kahvesi sonra başka pek çok sıkıcı şey... "beni unutmayı bile unutmuşlar!" dedim içimden. üzülmedim ama. yani üzüldüm de üzüldüğümü kabul etmek istemedim. yani hayatı anlamak için hayattan olmak lazımdı. bense böyle tecrübelere prim vermeyecek kadar yaşlanmıştım. daha vakarlı durmam gerek diye düşündüm. sonra film izledim. biraz daha sıkıldım. sonra biraz daha.. beni unutanlara hatırlatmak istedim kendimi.. attığım bazı mesajlar şöyle idi:

"bugün benim doum günüm. 'iyi ki doğdun' diyosan 1'e, 'keşke doğmasaydın diyosan' 2'ye, 'umrumda değil' diyosan 3'e basar mısın? =)"

"=("

"bugün benim doğum günüm. hatırlayıp mesaj atsaydın şık olurdu elbette ama problem değil. hala dostumsun ve çok seviyorum seni, iyi ve kötü günde.." -bunu hale'ye attım-

tabii bu mesajları aldıktan sonra aradılar.. ama bir de azar işittim; bilhassa hale'den. kendisi benim çalışmadığım için onun çalışıyor olduğunu anlayamadığımı ve beni zaten arayacağını ama artık aramasının hiçbir şey ifade etmediğini çünkü benim bu telefon görüşmesini onun burnuna soktuğumu falan söyledi.. öğle tatilini beklemiş beni aramak için.. inandım. sonra bir kaç görüşme daha yaptım. akşam olunca, ki epey geçti "hadi pastanı keselim" dediler. pastamı bile unutmuştum.. pastamı yedikten sonra odama çekildim.. içerde ceri maguayırı izliyorlardı. bense o filmi hiç sevmiyordum. tom cruise fazla abartılı oynuyordu. saçma sapan bir vakit kaybıydı.

derken ertesi güne ramak kala kurtuldu günüm. biliyorum çok ayrıntısız oldu. ama bunu bilerek yapmadığımı kim söyleyebilir?

3 yorum:

la luz dedi ki...

Gün batıyor ürkek yıldızlar dolanıyor yalnızlığıma
Umurumda değil ne yağmur ne ayaz
ne de kerpiç kokusu havada
Unutuyorum/sabaha/kadar/ gün batıyor
Sonra bir akasyayı okşuyor gözlerim
Geciken sabahlara koşuyor kuşlar
gözlerimin önünde
Ve hayat gül kokulu bir sağanak yine..

Y.O

Adsız dedi ki...

"Sonunda bütünlüğü olan bir hikayeye kavuşabilmek için, eksik kalanlardan yola çıkabilirsin ancak. Yama tutmayan yırtık, kapanmayan çukur, doldurulamayan boşluk.. Girmesine girdin de bu sapağa, hiç bilmediğin bir güzergah bundan ötesi.

Dün yeni yaşına erdin. Daha olgun, daha tecrübeli, daha bir DAHA olman gerekiyor verili tanımlara göre. Oysa sen bu sabah çocuk kalktın yataktan, çocukluğuna uyandın.

Eksik kalanlardan yola çıkmaya karar veren biri için doğru başlangıç! Büyümeden yetişkinliğe atılan bütün kadınlar gibi, senin de hikayendeki ilk ve en derin boşluk çocukluğun."

İyiki doğdun T.

Bilirsin benim hep gecikir doğumgünü kutlamalarım. 12 Eylül sabahı birden senin eylül doğumlu oldugun ama kaçında doğmuş olduğunu hatırlayamadım. Telefonumu karıştırdım ajanda felan.. Geçen yılın kayıtlarına baktım. Silmişim hep.

İşte ben. Kabul edersen gerçekten doğum gününü en utangaç halimle kutlamak istiyorum.

Mavi Peri

lula dedi ki...

sevgili mavi peri;
geç kalmanız söz konusu bile olamaz, zira dostluğunuz, naçizane varlığıma hep bir kaç beden büyük, bir kaç dünya yılı erkendir.. ama siz pinokyoyu gerçek çocuk, damlayı yağmur, tırtılı da kelebek yapar gibi olgunlaştırır nasılsa beni..
saygılar,
lula