Çarşamba, Eylül 28, 2005

the sanest days are mad

dış mekan: hamdi'nin ya da başka bir yerin terası. alabildiğine boğaz. sabahın erken saatleri. güneş denize batmış. bilmediğim, tanımadığım birine ismiyle sesleniyorum. o da bilmediğim ismiyle geliyor yanıma. oturuyor. onun nereye baktığını bilmiyorum, ben denize bakarak şimdi hatırlamadığım şeyler konuşuyorum. o da konuşuyor mu bilmiyorum.

PERDE.

uyandım sonra. her zamanki gibi programlayamadım kendimi, oysa izlanda'da olmalıydım rüyamda. öyle istiyordum. bu hayal kırıklığıyla biraz daha mızmızlanacaktım yatakta ki, üzerinde kocaman puntolarla MY DAD IS STRONGER THAN YOUR DAD. yazan blog meşhuru yeğenim belirdi. yine mıncıklamaya başladı yüzümü. ne anlıyor anlamıyorum bu işten. eviriyor çeviriyor burnumu, sonra parmaklarını gözlerimi oymak suretiyle kirpiklerimde gezdiriyor. ben de onu hep yaptığım gibi yanıma uzandırıyorum. uzun uzun gıdıklıyorum. kahkahalara boğuluyor. öldürme çocuğu. öldürür müyüm? biraz daha gıdıklıyorum. sinirlenip gidiyor. çocuklar da kediler gibi sanırım. başınabuyruk bir sevgileri var. deli gibi sevmek istiyorsunuz, hevesiniz hep kursağınızda kalıyor. alıp başını gidiyor. başınızın çaresine bakamayan siz de, onun mıncıkladığı yüzünüzde bir yarım kalmışlıkla, içten içe "kırılıyorum ama niye?" hissiyle, "iyi de ben yine de seviyorum seni, yine de çok, istediğin kadar al o başını, istediğin kadar kaybol, istediğin kadar sobeleyim seni.. ben hep buralarda şımartamaya hazırım seni. ne zaman dilersen.." düşüncesiyle yürüyen bir konuşma balonu olarak dolanırsınız. onun yine ruhu duymaz; içinde karlar yağan cam küreler araklar odanızdan. -bunu kediler yapamaz- her neyse. çocuklar da çok sevilen her şey gibi kendilerinden parça parça tattırıp, tadlarını damağınızda bırakırlar. her neyse, ben ona bu sabah tüm mahmurluğumla şarkı söyledim:
the sanest days are mad
why don't you find out for yourself ?
then you'll see the price
very closely
bunun dışında bir çocuk olarak küçük kardeşimin dün doğum günüydü. maytaplarını yakarken elimizi, mumları söndürürken de yine elimizi yakmayı başardık. ben ve kız kardeşim. önemli sayılmaz. ben zaten elime hasar vermekte rakipsizimdir. örneğin dün çorba döktüm. -bir insan eline çorbayı nasıl dökerse öyle- sonra da maytap.. ilk fırsatta da, misal salata yaparken, keserim bıçakla. sakarlıkla ilgili değil. birinin dediği gibi "senin bu ellerinde ne var?" inanın ben
de bilmiyorum. benim bu ellerimde ne var..?
her neyse. uyandı yeğenim yine. yanıma getirdim. şimdi benim, anlam veremediği ve takip edemediği hızla tuşladığım klavyeye bakıyor. sen de yaz canım.. "jkrklllmdf juın laxdalm lmömbjoğişçisüswe"
çok hoşuna gitti. ama şimdi bana uffluyor.. izi,3n3 v56e5rm5iyo8ru8m 758diye

Hiç yorum yok: