Salı, Ekim 25, 2005

maskeli kedi

çok ilginç bir rüya gördüm sanıyordum. ilginçti de ilk etapta. santorini gibi, ama çok daha victorian bir kasaba. ve ben orada yaşıyormuşum da bilmediğim bir kalabalık şehre gelmiş; karnaval havası estirmiş gibiydi.. insanlar maskeli ve parlak giyimliydi. yanımda biri vardı, kimdi hatırlamıyorum. bir köşeye saklanmışız - izlememiz yasaktı demek ki onları -. sonra ben yukardaki evimi gösteriyorum yanımdakine. sonra uyandım zaten, babamın sesiyle. rüyamın anlamını çözmeye çalışıyordum ki, aniden dank etti: dün ben maskeler denemiştim. hatta hızımı alamayıp kardeşime de denetmiştim. işte böyle. rüyamın kaynağı bu kadar gündelik bir olaydı. hiç bir alt metni, karmaşık açılımı yoktu. ben dün akmerkez'de bir aksesuarcıda maske takmıştım, hepsi oydu.
neyse işte böyle. bugün de aynı merkeze gideceğimi düşünmemiştim. annem rica etti, yalnız alış verişe çıkamaz benim annem. ve bıraksam karşıdan karşıya geçerken hala elimi tutar. olsun, onu böyle de seviyorum ben. pek tabii yine garaja parketmedi. ben annemle market alış verişini seviyorum ama annem galiba pek memnun olmuyor. ne lüzumsuz bunlar deyip duruyor ama elinden bir şey gelmiyor kasada. bir kere konserve ananas lüzumlu bir şey anne. balsamik sirke de. madem almışım bunları, salatayı ben yaparmışım. "oluuur" dedim. severim ben mutfakla uğraşmayı. en son bir tiramisu yapamamıştım ama salata konusunda iddialıyım.

ben bir iftar arası verdim, gelmek bilemedim.(09:040; 26.ekim, çarşamba)
snatch'i izledik kardeşimle. her seferinde ilk izleyişimiz gibi gülebildiğimiz bir film bu. yine öyle oldu. sonra da mutfağı toplamak, kedilere yiyecek indirmek, biligisarayda başka şeylerle uğraşmak derken bir ertesi gün olmuş yine. neyse diyeceğim oydu ki, rüyamda maskelerimden ilham almışım. sıkılıyorum ben çok. tam da şimdi. "dişçime gitmemek gibi bir alternatifim olsa" diyorum içimden. kimse duymuyor, bilhassa dişçim. o beyaz önlüğüyle beni bekliyor. ya da daha acımasız bir ihtimal biricik bekliyor beni. dişçi koltuğunu da sevmiyorum. herşeyi olduğundan daha zalim gösteren o koltukta hep rahatsız duruyorum. ve saçımdaki tokalar kafama batıyor, ben bunu bir türlü söyleyemiyorum. dişçim değil ama belki biricik anlıyor ama sesini çıkarmıyor; olabilir mi? sanmıyorum. neyse. hazırlanıp çıkıyorum ve dün telefonda "dry your eyes mate" dinlettiğim ablama bir kez de burdan selam ediyorum. sıradaki blogu ona adamadan evvel bu blogda kendisini ne çok sevdiğimizi unutmamasını ve sık sık hatırlamasını rica ediyorum.
.
esen kalın.

3 yorum:

Adsız dedi ki...

üff şimdi hatırladım, sevgili dişcimiz beni 2 aydır bekliyodu, eywah... ah ah sevgili Bekir Değer amcam! yarım kalan işlerinin parasını da almadıydı. walla gelcem ramazandan sonra eğer istanbul'da olursam.(diş törpülenir mi be, bu ömür mü? olmaz, ASLA!!!)

salata yarışı yapcak mıyız?

a.o.
2005102701

Adsız dedi ki...

canim kardesim... -ay nasil dramatik geldi kulaga boyle de deyince!!- neyse selamini aldim.. kendiminkini ulastirim istedim... Edvard Munch sergisi vardi -hala da var!- tamam karanlikti, depresifti.. kabul ediyorum.. ama cok da guzeldi.. gelmeni bekliyorum seni de goturmek senin gibi orjinal fikirlere sahip bir ressamla o tablolara bir kez daha bakmak icin.. seni seviyorum :) ve biliyorum gayet efendisin sen!!

Adsız dedi ki...

bu arada tiramisu'nu da salatalarini da cok, pek cok ozledim!!! en cok da seninle yemeyi... hani bir keresinde bana veda hediyesi olsun diye miydi neydi salata yemistik... bir merkezin terasinda.. sen yine pek istahliydin :P o halin su an gozumun onunde.. ve evet tuterken bile gayet sevimlisin :) operim!!