blogseverler günaydın!* sabahın bu erken saatlerinde, evimin halkı mışıl mışıl uyurken, fonda da tüm nezaketiyle paths that cross** çalarken yazıyorum bunları. günler birbirinin aynı geçiyor sanıyordum ama meğer aynı olan benmişim. ve pek tabii ortodondistim.. dün yine bir uğradım kendisine, zira 3 gün görmesem özlüyorum. dün de kardeşimle aslen onun için, eşantiyondan da benim için gittik ünay bey'e. bekleme odalarından oldum olası hazzetmeyen ben, bekleme odasında, en büyük hobisi dalmak olan dişçimin "sualtında yaşam" isimli dergi arşivine bakmamak gibi bir insiyatif kullanıyordum. annemse caddenin karşısındaki aykut hamzagil'de, ki kervan gibi bir çeyizci türevidir kendisi, vakit öldürüyor, kardeşimse biricik'in ellerinde hayat mücadelesi veriyordu. ve evet biricik'e hala nefretle bakıyordum. tabii o bu nefretten habersizdi sanırım. ünay bey bana seslendi; "yine nen var?" gibisinden.. ben de sorunlu ama sorunlarını sevimli gösteren biri gibi "şey; bu sağ taraf yanağıma değiyor içten.." bu şekilde bekleme odasındaki dergi yığınından sıyrıldım. sonra annemi yine eve bir dolu lüzumsuz yatak örtüsü, yastık, minder ve ne olduğu anlaşılmaz şeyler alırken bulduk aykut hamzagil'de. bilenler vardır belki, "binnaz" isminde bir kedisi vardır buranın. yarım deil tam dünyadır. ama öyle güzel öyle sevecendir ki.. o kocaman yatakların üstüne çıkar, yatağı kaplar zaten.. minyatür bir kaplandır kendisi. ve de tepeden tırnağa nazdır, nazlıdır. sevdikçe sevesiniz gelir. annem yatak örtülerini aladursun ben binnaz'a ilan-ı aşk gibi, sevdim seni, sen beni sevmesen de olur gibi duygularla yanaşmaya çalışıyordum.. yanaştım da nitekim ama tam da havaya girmişken reklamlar başladı. her neyse.. sonrası biraz hızlı çekim ilerledi günün. küçük kardeş kapıda kaldığı için görevli telefon açtı, "elinizi çabuk tutun trip atmasına ramak kaldı ufaklığın" anlamına gelen bir takım cümleler kurdu.. geldik ki, trip ne ki poz ne ki.. 5 karış suratla beş karış boy. sakinleşmesi vakitler aldı.
gece de film izleyecektik sözde.*** aslında izledik de, ama ben her zamanki gibi "the end" yazısını görmeye muvaffak olamadım. sızmışım uzandığım yerde. sağolsunlar uyandırmadıkları gibi üstümü de örtmemişler. ama inkâr ediyorlar: "kalkmadın, çok uğraştık.." işte böyle efendim, ben; yani lu-uykusunu yine darmaduman etmeyi başarmış-la saat 4'ten beri evin içinde uygun adımlarla dolaşmaktayım. aslında anlatacak başka şeyler vardı nitekim ben otomatik olarak sızlanan biri olduğum için sızlana sızlana yazdım. başka şeylerden kastım; -paragraf başı olur; deil mi?-
misal geçen gün elif'le iftara gittik, güzelce hisar'a. yolda da elif devamlı atölyeden bir ressam arkadaşımız olan N. hanım'dan bahsetti. benim bilmediğim hikayesini anlattı N.'nin. ben de kâh şaşırarak kâh anlam veremeyek dinliyordum ki yol bitti, manzaranın insanı doyurmaya yeteceği bir masaya yönelmiştik ki ben elif'e, tamamen kafadan atmak suretiyle "aa, bak N. hanım!" dedim. böyle de anlamsız işler çevirdiğim olur bazen. o da attığımı anlamış, önemsememişti ki, mesafe azaldıkça onun N. olduğu tezinin doğruluğu arttı. iyice yaklaştığımızda da ta kendisiydi N.'nin. yanında bir bey vardı ki ben eşi sanmıştım.. değilmiş. neyse. özel hayata müdahale yok. bir tek kendi özelime müdahale edebilirim biliyorum. onu da burda ifşâ etmekten yorulduğumda yerime başkası yapsın, evet mesela bu blogu ilk okuyan.. anlaştık mı?
gece de film izleyecektik sözde.*** aslında izledik de, ama ben her zamanki gibi "the end" yazısını görmeye muvaffak olamadım. sızmışım uzandığım yerde. sağolsunlar uyandırmadıkları gibi üstümü de örtmemişler. ama inkâr ediyorlar: "kalkmadın, çok uğraştık.." işte böyle efendim, ben; yani lu-uykusunu yine darmaduman etmeyi başarmış-la saat 4'ten beri evin içinde uygun adımlarla dolaşmaktayım. aslında anlatacak başka şeyler vardı nitekim ben otomatik olarak sızlanan biri olduğum için sızlana sızlana yazdım. başka şeylerden kastım; -paragraf başı olur; deil mi?-
misal geçen gün elif'le iftara gittik, güzelce hisar'a. yolda da elif devamlı atölyeden bir ressam arkadaşımız olan N. hanım'dan bahsetti. benim bilmediğim hikayesini anlattı N.'nin. ben de kâh şaşırarak kâh anlam veremeyek dinliyordum ki yol bitti, manzaranın insanı doyurmaya yeteceği bir masaya yönelmiştik ki ben elif'e, tamamen kafadan atmak suretiyle "aa, bak N. hanım!" dedim. böyle de anlamsız işler çevirdiğim olur bazen. o da attığımı anlamış, önemsememişti ki, mesafe azaldıkça onun N. olduğu tezinin doğruluğu arttı. iyice yaklaştığımızda da ta kendisiydi N.'nin. yanında bir bey vardı ki ben eşi sanmıştım.. değilmiş. neyse. özel hayata müdahale yok. bir tek kendi özelime müdahale edebilirim biliyorum. onu da burda ifşâ etmekten yorulduğumda yerime başkası yapsın, evet mesela bu blogu ilk okuyan.. anlaştık mı?
.
** : patti smith'in güzide parçası. oğluna yazmıştır. drem of life'da yer alır.
*** : kingdom of heaven. filmin adı yani.. en son orlando bloom delici bir emrah bakışı fırlatıyordu. sonrasını hatırlamıyorum; içim geçmiş.. ()
2 yorum:
üstadım ya çok tatlı yazıyorsun walla köşe yazarlarını bile es geçiyorum çoğunlukla; sen bitanesin; her harf ayrı bir lezzet. bazı günler hevesim kursağımda kalmıyor değil, LÜTFEN BOŞ GEÇMEYİN... :'
a.o.
weirdsister@istanbulbeyi.com
20051019
zannımca eliff 2 f'li olmaliydi
:)
Yorum Gönder